2023’ü Geride Bırakırken…
Teknolojik gelişmeler büyük bir ivmeyle devam ettikçe, her yıl aralık ayında geleneksel şekilde paylaştığımız “yılın en önemli bilimsel gelişmeleri” için seçim yapmak da gittikçe zorlaşıyor. Uzay araştırmaları, iklim krizi, yapay zekâ ve tıp hiç şüphesiz 2023’ün en öne çıkan başlıklarıydı.
Yapay Zekâ Atılımda
2022’nin sonlarında ChatGPT ile kitlelere sunulan yapay zekâ ile sohbet, 2023 yılında büyük atılım gerçekleştirdi. Google – Bard, Microsoft – Bing Chat ve yeni kurulan Anthropic ise bizi Claude ile tanıştırdı. Her sohbet robotunun kendine has bir gücü var: ChatGPT, yaratıcı yazma ve tümevarımsal akıl yürütme konusunda güçlü; Bing, internet arama motorlarının yerine kullanılabiliyor; Bard da yeni dil modeli Gemini ile, sağduyulu akıl yürütme ve mantık konusunda oldukça başarılı. Anthropic’in Claude’u ise büyük metin parçalarını düzenlemek gibi karmaşık görevlerde ChatGPT’ye rakip. Şimdilik ChatGPT grubun en iyisi gibi görünüyor olsa da, yeni rakiplerinin nefesini ensesinde hissediyor.
Avrupa Birliği, uzun süren tartışmaların ardından aralık ayında yapay zekâ modelleri için ilk önemli düzenlemesi olan AI Act kapsamında anlaşmaya vardı. Bu, AB’nin yapay zekâ alanında önemli bir adımı olarak dikkat çekiyor. İngiltere ve ABD de bu konuda düzenlemeler, yapay zekânın riskleri ve bunlara karşı önlemler konularında çalışmalara başladı. Henüz etkili kararlar alınmamış olsa da, bu çalışmalar yapay zekânın geleceği konusunda oldukça önemli.
2023 yılında yapay zekânın tıp alanında gösterdiği başarılar da ilgi çekti. Bir denemede, ChatGPT’nin kalite ve empati açısından ölçüldüğünde çevrimiçi tıbbi sorulara yanıt verme konusunda insan doktorlardan daha iyi performans gösterdiği görüldü. Bir yapay zekâ aracı, yalnızca hastaların tıbbi kayıtlarını kullanarak, pankreas kanseri açısından en yüksek risk altındaki kişileri, tanı konulmasından üç yıl öncesine kadar başarıyla belirledi. AI, süper mikrop A. baumannii‘ye karşı etkili olduğu gösterilen, abausin adı verilen deneysel bir antibiyotiğin geliştirilmesinde de yol gösterdi.
Yapay zekânın değişik bir uygulaması da, hayattaki Beatles üyelerinin eski bir John Lennon demosunu muhtemelen grubun son ortak çalışması haline getirerek tekli olarak yayınlaması oldu. Paul McCartney ve Ringo Starr, eski bir lo-fi John Lennon kaydından, Now and Then adlı şarkıyı bir araya getirmek için çığır açan teknolojiye ve makine öğrenimine yöneldiler.
Moleküler Biyoloji Adım Adım
Yapay zekâ, moleküler uygulamalarda da yerini buldu. Yılın ilk çeyreğinde, California ve Washington Üniversitesi araştırmacıları, derin öğrenme tekniğinden yardım alarak sıfırdan protein sentezleme yolunda ilk somut adımları attıklarını duyurdular. Birden fazla yapay zekâ sistemini (AlphaFold2, Protein MPNN ve trRosetta) birleştirerek, proteinlerin üç boyutlu yapısını bir “biyolojik dil” gibi algılayabilecek modelleme algoritmaları oluşturdular ve arzu ettikleri işlevleri yerine getirebilecek nitelikte binlerce protein üretmeyi başardılar. İşin en ilgi çekici yanı ise bu proteinlerin doğada var olmayışları. Bu şekilde yepyeni ve “ısmarlama” proteinlerin sentezlenip üretilebilmesi, bir anda ortaya çıkan yeni patojenlerle mücadeleden kanser dahil çeşitli hastalıkların tedavisinde, biyosensörlerin üretiminden plastik parçalayan enzimlerin geliştirilmesinde, hatta güneş gözelerinin iyileştirilmesinde bile kullanılabilir. İlk hedefler arasında, grip virüslerinin hücrelere tutunmasını önleyebilecek burun spreyleri üretmek var. Henüz yolun başındayız belki, ama araştırmacılara göre önümüzdeki 30 yıl içerisinde ilaçların önemli bir yüzdesi bu şekilde bilgisayarla modellenmiş proteinler içerecek.
2023 yılında ilk sentetik proteinlere ek olarak, ilk sentetik kromozom da üretildi. Moleküler biyoloji ve hücre çalışmalarının popüler canlılarından biri olan ekmek mayasının (Saccharomyces cerevisiae) 16 kromozomundan biri, Nottingham Üniversitesi ve Imperial College London araştırmacıları liderliğindeki “Sc2.0” projesi kapsamında sentetik olarak üretildi. Maya hücresinin doğal kromozomlarından biri bu sentetik kromozomla değiştirildiğinde de maya, doğal formuyla aynı şekilde sağlıklı gelişim gösterebildi.
Kromozomlardan söz ediyorken, Y kromozomunun tüm diziliminin de nihayet 2023 yılında çıkarıldığına değinmeden geçmeyelim. Erkek cinsiyetini belirlemede ve erkeğe özgü özelliklerin ortaya çıkmasında rol oynayan bu küçük kromozom, bol miktarda tekrarlayan diziler içermesi nedeniyle araştırmacıları 20 yıldan uzun süredir uğraştırıyordu.
Yılın bir diğer sentetik biyoloji gelişmesi de sentetik insan embriyolarının üretilmesiydi. 2023’ün ilk aylarında, Amerikalı araştırmacılar yumurta ya da sperm hücreleri kullanmadan, sadece kök hücrelerinden sentetik insan embriyoları geliştirdiklerini açıkladılar. Eylül ayında ise İsrailli bilim insanları, erken embriyoda görülebilen tüm temel yapıları taklit eden ilk tam insan embriyo modelini oluşturduklarını duyurdular.
Yine bu yıl, kök hücrelerle ilgili de önemli bir gelişme yaşandı. Neredeyse tüm diğer hücre tiplerine dönüşebilme yeteneği taşıyan kök hücrelerin tedavi amaçlı olarak kullanımları yaygınlaştı. Araştırmacılar uzun zamandır normal vücut hücrelerini bile yapay olarak yeniden programlayarak embriyonik kök hücrelere dönüştürebiliyorlar. Bu yapay süreç, şu zamana dek ancak kök hücrelere “benzer” davranan hücrelerle sonuçlanıyordu; çünkü bu hücreler elde edildikleri olgun hücrelerin biyolojik hafızalarını koruyorlardı ve her zaman embriyonik kök hücrelerle birebir aynı şekilde davranmıyorlardı. Bu da tedavi amaçlı kullanımlarını sınırlayabiliyordu. Fakat Avustralyalı bilim insanları, 2023 yılında geliştirdikleri yeni bir teknikle (TNT yeniden programlama), olgun hücrelerin hafızasını silerek onları embriyonik kök hücrelere daha benzer hale getirmeyi başardı.
Fizyoloji ve Tıp dalında 2023 Nobel Ödülü’ne layık görülen mRNA’nın değiştirilmesi tekniğini de işin içine katarsak tüm bu gelişmeler, önümüzdeki birkaç yıl içinde kanser dahil birçok hastalık için yepyeni ve çok daha etkili tedavilerin geliştirilebileceği yönünde büyük umut veriyor.
Beyinde Neler Oluyor?
Texas Üniversitesi araştırmacıları, beyin aktivitesini izleyerek net sözcük ve ifadeler yakalayabilecek bir “semantik beyin deşifre edici” geliştirdiler. ChatGPT’nin önceki bir versiyonunu (GPT-1) kullanan ekip, bir MRI cihazı içinde yatarak 16 saat boyunca podcast dinleyen katılımcılar yardımıyla önce GPT modelini eğitti, sonra da katılımcılara yeni podcast bölümleri dinleterek modeli test etti. Model birebir deşifre yapamasa da, duyulan ya da düşünülen şeyin özünü yakalamayı başardı. Örneğin, bir katılımcı “Henüz ehliyetim yok” ifadesini duyduğunda, model bunu “Daha araba kullanmayı öğrenmeye bile başlamadı” şeklinde deşifre etti.
Beyin aktivitesine bakarak düşüncelerin deşifre edilmesi daha önce de başarılmıştı, fakat invaziv (vücudun içine girilerek) elektrot cihazlarıyla. İnvaziv olmayan sistemlerle yapılan girişimler ise tekil sözcükler ya da kısa ifadelerle sınırlı kalmıştı. Bu çığır açan çalışmada ise ilk kez invaziv olmayan bir sistemle, beyindeki kan akışını tarayarak belirli aktiviteler sırasında beynin hangi bölümlerinin harekete geçtiğini belirleyebilen fonksiyonel MRI (fMRI) yoluyla toplanan beyin kayıtlarından tam cümleler üretilmesi denendi. Düşünceleri metne dönüştürebilen böyle bir beyin-bilgisayar arayüzü bir gün, konuşma yeteneğini kaybetmiş kişilere yardımcı olabilir. Epilepsi hastalığı nedeniyle zaten invaziv elektrot cihazları kullanan 29 kişi üzerinde yürütülen bir deneyde ise, Pink Floyd’un meşhur Another Brick in the Wall şarkısı dinletilen bu insanların temporal lobunda işitmeden sorumlu özel bir bölgedeki aktiviteyi takip eden araştırmacılar, şarkıyı tanınabilir olarak yeniden canlandırmayı başardı. Bu amaç için programlanan bilgisayar algoritmaları, işitilen müzik ile beyindeki aktivite arasında ilişki kurarak, sinir sinyallerini ses kaydına dönüştürüyor. Bununla birlikte bu sistemlerin, bireyin iradesi dışında sorgulama amacıyla kullanımlarına ilişkin etik kaygılar da söz konusu.
Howard Hughes Tıp Enstitüsü’ndeki araştırmacılar da bir meyve sineği larvasının (Drosophila melanogaster) her bir nöronunu ve birbirleriyle bağlantılarını gösteren ilk “beyin haritasını” başarıyla oluşturdular. Bu amaç için 74.000’ün üzerinde meyve sineği beyni fotoğrafını bir araya getirip, her bir nöronun karmaşık yapısını ve aralarındaki özel bağlantıları gösterecek şekilde düzenlediler. Bu, şimdiye dek haritalanan en büyük “eksiksiz” beyin konektomu (tüm sinirsel bağlantıları gösteren ayrıntılı diyagram). Çalışma, beynin mekanik olarak nasıl işlediğini anlamaya çalışan araştırmacılar için büyük önem taşıyor; çünkü bilim insanları, beyindeki temel davranışları yönlendiren asli devre modellerinin tüm hayvanlar aleminde aynı olabileceğini düşünüyorlar -büyük memeliler gibi karmaşık hayvanlar dahil.
Plastiklerin mide-bağırsak sisteminde, kanda, anne sütünde ve plasentada varlığı çoktan ortaya koyulmuştu. Nisan 2023’te yayımlanan bir makalede ise Viyana Üniversitesi araştırmacıları plastiğin kan-beyin bariyerini geçebildiğini ve beyinde biriktiğini doğruladılar. Bu olguya ilişkin ipuçları aslında iki yıl önce görülmüştü, ama yeni araştırma bilgisayar modelleri de kullanarak bulguları doğruladı ve 0,001 milimetreden küçük (ve dolayısıyla çıplak gözle görülemeyen) nanoplastik parçacıkların kan-beyin bariyerini aşarak farelerin beyinlerine girebildiklerini ortaya koydu. Üstelik bu, farelerin polistiren parçacıkları içeren suyu içmelerinden sadece iki saat sonra gözlendi. Küçük plastik parçacıkların beyin zarı yüzeyindeki kolesterol molekülleri tarafından emildiği de görüldü.
Plastik parçacıkların enflamasyon ve nörolojik bozukluklara (Alzheimer veya Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklar dahil) yönelik risk artırıcı olabildiği, ayrıca bilişsel bozukluk ve nörotoksisite dahil kısa vadeli sağlık sorunlarına neden olduğu düşünülüyor. Gastrointestinal bariyer de nanoplastiklere karşı aynı derecede hassas. Plastikler burada da enflamasyonlara ve bağışıklık tepkilerine yol açıyor.
Gezegenimizin Sınırlarını Aşan Gelişmeler
Son yıllarda bilim insanları, Güneş Sistemi dışındaki dünyaları bulmak için kullandıkları teknikleri geliştirmede dev atılımlar yaparak yüzlerce yeni dünya tespit ettiler. Geride bırakmak üzere olduğumuz 2023 yılında onaylanan dış gezegenlerin (Güneş dışındaki yıldızların etrafında dönen gezegenler) sayısı 5.539’a yükseldi ve incelenmekte olan 10.000 aday daha var. Bunların çoğu Samanyolu’nda bulunuyor, ancak araştırmacılar iki yıl önce başka bir galaksideki ilk gezegeni de keşfettiklerini düşünüyorlar.
Geçtiğimiz yıl içinde ayrıca ilk kez bir ötegezegenin etrafında bir radyasyon kuşağı keşfedildi. Bu keşifte, Hawaii’den Almanya’ya kadar 39 radyo teleskop anteninin koordineli kullanımıyla elde edilen yüksek çözünürlüklü görüntülerden yararlanıldı. Güçlü manyetik alanları olan gezegenler, çevrelerinde “manyetosfer” oluşturarak yüksek enerjili elektronları hapsediyor ve yüksek enerji yüklü parçacıklardan oluşan radyasyon kuşaklarına sahip oluyorlar. LSR J1835+3259 adlı cismin çevresinde keşfedilen kuşak, ötegezegen manyetik alanlarını anlamak ve gelecekteki verileri yorumlamak için önemli bir adım. Radyasyon kuşağının parlaklığının, Jüpiter’inkinin 10 milyon katına kadar çıkması da dikkat çekici. Elektronların kaynağı ise henüz tam olarak açıklanabilmiş değil, ancak volkanik bir uydu mantıklı duruyor. Bu tür keşifler araştırmacılara, ötegezegenlerin yaşam öykülerini anlamak için önemli katkılar sağlıyor.
Ötegezegenleri tanımak ve incelemek, James Webb kızılötesi uzay gözlemevi ile çok daha kolay hale geldi. Zamanının yaklaşık dörtte birini ötegezegenleri inceleyerek geçiren uzay teleskobu, başka bir gezegenin atmosferinde ne olduğunu anlamamızı sağlayarak, bizlere o dünya hakkında, yaşama elverişli olup olmayacağı da dahil olmak üzere pek çok şey anlatabiliyor. Keşfedilen gezegenler arasında Star Wars’daki gibi iki yıldız etrafında dönen, yüksek bulutları kuvars kristalleriyle bezeli olan, metalik bulutları üzerine düşen yıldız ışığının %80’ini yansıtarak “bilinen en parlak gök cismi” sıfatını kazanan oldukça ilginç bulgular var. Güneş Sistemi ötesinde canlılık ipuçları veren Dünya benzeri ötegezegen sayısı da gittikçe artıyor.
NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu da 2023 yılında, uzayda daha önce görülmemiş bir karbon bileşiğinin (metil katyon – CH3+) keşfini sağladı. Bu molekül, daha karmaşık karbon temelli bileşiklerin oluşumunda önemli ve bildiğimiz anlamda yaşamın yapı taşlarını oluşturuyor. Nature’da yayımlanan keşif, Orion Nebulası’nda bulunan, Dünya’dan 1.350 ışık yılı uzaklıktaki d203-506 adlı genç bir yıldız sisteminde yapıldı. İlginç olan şu ki, bu sistemdeki yıldız, küçük bir kırmızı cüce olmasına rağmen, yakındaki büyük yıldızlardan yoğun morötesi (UV) ışık alıyor. Ekip, UV radyasyonunun karmaşık organik molekülleri yok ettiği kanısına karşın, bu senaryoya göre UV radyasyonunun aslında CH3+ oluşumuna yardımcı olabileceğini öne sürüyor. CH3+ de daha karmaşık yapılı organik moleküllerin ortaya çıkmasını teşvik ediyor. Yani UV radyasyon, yaşamın kimyasal kökenlerinin erken aşamalarında önemli rol oynamış olabilir. Karbon bileşiklerinin yaşam için elzem olması sebebiyle, bu keşif de bilim insanlarının evrende yaşamın gelişimini anlamaları açısından önemli.
NASA’nın OSIRIS-REx uzay aracı ise 7 yıllık bir görevin ardından asteroit Bennu’dan topladığı örnekleri Dünya’ya getirmeyi başardı. Kaya ve toprak örnekleri, NASA’nın Dünya’ya getirdiği ilk asteroit parçaları ve şimdiye dek bir uzay kayasından toplanan en büyük miktarda malzeme. Daha önce Japonya’nın Hayabusa ve Hayabusa2 misyonları iki ayrı asteroitten çok daha küçük örnekler toplayıp geri getirmişti. OSIRIS-REx’in topladığı 250 gram asteroit tozu ise NASA’nın öngördüğü miktarın neredeyse dört katı. Numunelerin ilk analizinde karbon içeren hidratlı kil mineralleri ortaya çıktı.
Araştırma, Dünya’ya suyun nasıl geldiği ve gezegenlerde canlılığın nasıl oluştuğuyla ilgili önemli verilere ulaşmamızı sağlayabilir.
Bu yıl ayrıca, nisan ayında Avrupa Uzay Ajansı ESA’nın JUICE (JUpiter ICy moon Explorer – Jüpiter buzlu uydular kâşifi) uzay aracı da, Jüpiter’e doğru 8 yıllık yolculuğuna başlamak üzere fırlatıldı. Araç, dev gaz gezegenin kendisi ve yüzeyinde okyanusa sahip üç büyük uydusu Ganymede, Callisto ve Europa hakkında uzaktan algılama, jeofizik ve yerinde gözlem araçlarıyla ayrıntılı incelemeler yapacak. Görev, bu uyduları hem gezegensel nesneler hem de olası yaşam alanları olarak değerlendirecek, Jüpiter’in karmaşık ortamını derinlemesine keşfedecek ve evrendeki gaz devleri için bir örnek olarak bütün Jüpiter sistemini inceleyecek.
Hindistan Uzay Araştırma Örgütü’nün (ISRO) üçüncü Ay görevi olan Chandrayaan-3 uzay aracı, Ay’ın daha önce hiçbir ülke tarafından keşfedilmemiş olan Güney Kutbu’na başarıyla indi. Bu inişle Hindistan, Ay yüzeyine başarılı bir yumuşak iniş yapabilen dördüncü, önemli miktarda donmuş su ve değerli element rezervi içerebileceğine inanılan Güney Kutbu’na ise iniş gerçekleştiren ilk ülke oldu.
Çevre Uğruna Mücadeleye Devam
2023, çevre sorunları konusunda yine rekorların kırıldığı ve moralleri pek de yükseltmeyen bir yıl olarak tarihe geçecek gibi görünüyor. İklim hedeflerinin uluslararası düzeyde tartışıldığı ve ironik biçimde Dubai’de gerçekleşen COP 28’de bu yıl ilk defa ‘‘fosil yakıtlardan uzaklaşmak’’ çağrısı yapılmış ve yenilenebilir enerjilerin artırılması, kömürle çalışan termik santrallerin azaltılması, temiz enerji sistemlerine adil bir geçiş ve fosil yakıt temelli sistemlere olan sübvansiyonun kaldırılması gibi olumlu kararlar alınmış olsa dahi, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris Antlaşması’nın temel ilkelerine giden yolda tarafların tüm bunları (kısaca sera gazı azaltımını) istediği zaman, kapsamda ve düzeyde yerine getirme özgürlüğüne herhangi bir yasal engel getirilmedi.
Siyasal gelişmeler bir yana, küresel ısınmayı 1,5°C sınırlandırmanın hâlâ mümkün olduğunu düşünen bilim insanları da yok değil. Oregon Üniversitesi’nden araştırmacılara göre, 2023 yaz ayları tarihin en yüksek sıcaklıklarını gördü. Eylül ayına kadar toplam 38 gün boyunca sıcaklık sanayi öncesi döneme göre 1,5°C üzerinde seyretti, Antarktika’daki buzullar bilinen en düşük düzeye indi, yıllık küresel kömür tüketimi 2022’de tarihteki en yüksek seviyeye çıktı ve tüm bunlara karşın, insanlık iklim krizine karşı asgari düzeyde mücadeleye devam etti.
Okyanuslarımız ise şimdiye kadar görülmemiş bir hızla ısınıyor. Kuzey Amerika’nın doğu kıyısındaki Atlas Okyanusu sıcaklık ölçümleri, 1981-2011 ortalamasının 13,8°C üzerinde. Deniz yüzeyi sıcaklıklarının ortalaması ise sanayi öncesi döneme göre 0,9°C artmış durumda. Okyanuslar ısındıkça ısı tutma kapasiteleri azalıyor ve bu ısıyı atmosfere geri yayma olasılığı da var -ki bu da geri besleme yoluyla ısınmayı daha da artıracak bir etken.
Kutuplardaki buzulların erimesi ise felaket temalı birçok popüler kültür eserinde yıllardır gördüğümüz senaryolara paralel biçimde devam ediyor. Uydu görüntüleri ve eski fotoğrafları analiz eden araştırmacılar, Grönland buzullarındaki erime hızının son 20 yılda beş kat arttığını tespit etti. Grönland’daki buz tabakalarının tamamen erimesi, deniz seviyelerini en az 6 metre yükseltecek. Güney Kutbu’nda da durum pek iç açıcı değil; 10 Eylül 2023’te yapılan ölçüme göre, Güney Kutbu denizlerindeki buz tabakasının yıllık maksimum yayılma alanı 16,96 milyon kilometrekare idi. Bu, 1986’da ölçülen en düşük yayılma alanından yaklaşık 10 milyon kilometrekare daha az. Yani Güney Kutbu kış mevsiminde buzullar artık eskisi kadar genişlemiyor.
Son günlerde kıyı bölgelerindeki şehirlerin zaman zaman sular altında kaldığına şahit oluyoruz. Bunun kentsel altyapı sorunlarıyla ilişkisi aşikâr olsa da, iklim krizinin payını da unutmamak gerekiyor. Küresel sıcaklık ortalamalarındaki artışın insan yaşamını doğrudan etkileyen kentsel sorunlar dışında, ekosistemler üzerinde de birçok etkisi var. Örneğin, ısınan okyanuslardaki oksijen oranı azalacak ve asitlik artacak, bu nedenle de deniz canlılığı olumsuz etkilenecek. Ayrıca, Hindikuş-Himalaya Dağları’ndaki buzulların kaybı aşırı iklim olayları ve sellerin artmasıyla sonuçlanacak, tarım başta olmak üzere birçok sektör ciddi düzeyde zarar görecek ve bunların insanlar üzerindeki olumsuz etkileri ciddi boyutlara ulaşacak. Yıllık ortalama sıcaklıklar değiştikçe, belirli sıcaklık aralıklarına uyum sağlamış kara canlıları da değişim hızına ayak uydurmak zorunda kalacak, uyduramayanlar yok olacak. Bitkiler, doğal olarak, bu gelişmeden en çok etkilenecek canlılar (özellikle kahve bağımlılarına bir kötü haber). Tropik ağaçların fotosentez mekanizmalarında yükselen sıcaklıklar nedeniyle aksamalar tespit edilmeye başladı bile. Yaklaşık 46,7°C civarında tropik ağaçların yaprakları fotosentezi durduruyor. Böcekler, balıklar, sürüngenler, amfibiler ve kuşlar üzerinde de ısınmanın olumsuz etkilerini ortaya koyan birçok bilimsel araştırma var. Kısaca, ayağımızı yorganımıza göre uzatmadığımız sürece yorganları kaldırıp pikeleri çıkaracağız gibi görünüyor.
İnsanlığın Kökenine Dair
2023’te antik DNA araştırmaları ve paleoantropolojide de önemli gelişmeler oldu. Avrupa ve Anadolu’da keşfedilen yeni fosiller, genel kanının aksine, insanlığın Afrika’da değil Avrupa ve Doğu Akdeniz bölgelerinde evrimleştiği ve sonra Afrika’ya göç ettiği iddialarını güçlendiriyor. Fosil zenginliğiyle bilinen Çankırı’nın Çorakyerler Mevkii’ndeki yeni kafatası fosilleri (Anadoluvius turkae), 8,7 milyon yıl önce bölgede yaşamış insanımsılara ışık tutuyor. Etiyopya’da 1974 yılında keşfedilmiş ve insanlığın atası olarak popülerleşen Australopithecus afarensis fosili, yani nam-ı diğer Lucy’nin 3,2 milyon yaşında olduğunu hatırlatalım.
Genetik inceleme teknolojisinin ilerlemesiyle, antik DNA (aDNA) araştırmaları da hızlandı. İlk antik genom diziliminin elde edildiği 2010 yılından bu yana antik çağlara dair birçok yeni bilgi edindik. Örneğin, ağız yoluyla bulaşan herpes ve Epstein-Barr gibi virüslerin atalarımız arasında da yaygın olduğunu biliyoruz. Yani keyif kaçıran uçuklar, çok uzun zamandır bizimle birlikte. Ayrıca, paleolitik döneme ait bir mağarada bulunan kolye ucundaki DNA kalıntıları sayesinde, bu kolyeyi 20.000 yıl önce takan kişinin Kuzey Avrasyalılar ile aynı soydan gelen bir kadın olduğunu öğrendik.
İnsanlığın yerleşik hayata geçtiği ve insanlık tarihinde “tarım devrimi” olarak bilinen Neolitik sürecin detaylarına da genetik araştırmalar sayesine ışık tutabiliyoruz. Günümüz modern yaşamın temel kilometre taşlarından biri olan bu tarım devrimi ise oldukça kapsamlı bir konu ve bilim insanlarının üzerinde hâlâ fikir birliğine varamadığı meseleler var. Bu sene yürütülen yeni bir araştırma, bunlara bir yenisini ekledi. Kuzeybatı Afrika’daki üç önemli yerleşkede yaşamış ve farklı kökenlerden geldiği bilinen Neolitik insan topluluklarına ait genomların incelenmesiyle, bu bölgelerde 7.400 yıl önce yaşanan değişimin Avrupa’dan göç eden çiftçilerce başlatıldığını iddia ediyor. Yani, Anadolu’dan Doğu Afrika’ya Orta Doğu üzerinden göç eden Neolitik toplulukların yanı sıra, Anadolu’dan Avrupa’ya ve sonra Cebelitarık Boğazı üzerinden Batı Afrika’ya geçtiğine dair kanıtlar somutlaştı. Genetik teknolojisi sayesinde elde ettiğimiz bu arkeolojik bulgular ve bundan sonraki keşiflerle, insanlık tarihinin yeniden yazılması bile gerekebilir.
REFERENCES
- 1. https://www.nasa.gov/universe/webb-makes-first-detection-of-crucial-carbon-molecule/
- 2. https://mashable.com/article/planets-exoplanets-discovery-2023
- 3. https://www.nasa.gov/news-release/nasas-bennu-asteroid-sample-contains-carbon-water/
- 4. https://www.esa.int/Science_Exploration/Space_Science/Juice
- 5. https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2023/12/09/artificial-intelligence-act-council-and-parliament-strike-a-deal-on-the-first-worldwide-rules-for-ai/
- 6. https://news.mit.edu/2023/generative-ai-imagines-new-protein-structures-0712
- 7. https://www.theguardian.com/commentisfree/2023/may/01/plastic-is-already-in-blood-breast-milk-and-placentas-now-it-may-be-in-our-brains
- 8. https://www.scientificamerican.com/article/see-an-amazingly-detailed-map-of-the-fruit-fly-brain/
- 9. https://www.technologyreview.com/2023/05/01/1072471/brain-scans-can-translate-a-persons-thoughts-into-words/
- 10. https://www.sciencealert.com/scientists-recreate-classic-pink-floyd-track-from-the-brains-of-listeners
- 11. https://www.climate.gov/news-features/event-tracker/2023-antarctic-sea-ice-winter-maximum-lowest-record-wide-margin
- 12. https://news.un.org/en/story/2023/12/1144742