
Dünya, İklim & Medeniyetler
Sıcaklar, yangınlar, kasırgalar ve eriyen buzullar ile, iklim değişikliğinin hız kaybetmeden gerçekleşmekte olduğunu gösteren bir yazın daha sonuna yaklaştık. Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerinden gittikçe uzaklaşırken, Dünya Limit Aşımı Günü’nü yine yıl bitmeden aylar önce aşmışken, bir yandan COVID-19 salgınının tüm insanlık üzerinde yarattığı belirsizliğin huzursuzluğu, öte yandan dünya liderlerinin iklim değişikliğine kayıtsızlığı, sanıyoruz ki tüm duyarlı dünya vatandaşlarını tedirgin ediyor.
Dünya Limit Aşımı Günü ise bu sene 22 Ağustos olarak belirlendi. Dünya Limit Aşım Günü, Dünya’nın belirli bir yıl için insanlığa sunabileceği doğal kaynakları tükettiğimiz gün olarak hesaplanıyor. Yani Limit Aşım Günü’ne yıl bitmeden önce ulaştığımızda, aslında geleceğe ait kaynakları tüketmeye başlıyoruz. Küresel Ayakizi Ağı tarafından birçok kaynağın analiziyle belirlenen bu gün, geriye dönük veriler sayesinde 1970 yılından günümüze kadar hesaplanabiliyor. Genel hatlarıyla, gezegenin biyo-kapasitesini (bir yıl içinde insanlığın kullanabileceği doğal kaynaklar toplamı), insanlığın ekolojik ayak izine bölerek (insanlığın bir yıl içinde gezegenden talep ettiği kaynakların toplamı), bunu 365 ile çarptığımızda elde ettiğimiz güne denk geliyor. Bu tarih, 2019 için 29 Temmuz olarak belirlenmişti. Yani bu sene yaklaşık üç hafta kadar kazanmış olsak dahi (belki de COVID-19 salgınının olumlu etkilerinden biri olarak), gezegenin doğal kaynaklarını bu sene de dört ay kadar erken tükettik. Kısaca, bu kadar insanın bu şartlar altında yaşamaya devam edebilmesi için, neredeyse iki Dünya’nın kaynaklarına ihtiyacımız var.
Grönland buz tabakasının geçen sene rekor düzeyde eridiği, böylece deniz seviyesinin yükselmesine ilişkin endişeleri artırdığına dair bulgular ise, bilim insanlarını huzursuz ediyor. 532 milyar tonluk net kayıp, okyanuslara her gün 3 milyar ton su eklendiği anlamına geliyor; saniyede altı olimpik yüzme havuzu olarak tanımlarsak, belki gözünüzde canlandırmanız daha kolay olur. Böylece Grönland, Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) öngördüğü en kötü senaryo doğrultusunda buzul kaybetmeye devam ediyor diyebiliriz. Leeds Üniversitesi Kutup Gözlem Merkezi uzmanlarından Andrew Shepherd’a göre, deniz seviyesinde yalnızca Grönland’tan kaynaklı artışın, 2100 yılında ekstra 10 cm’yi bulacağı düşünülüyor. (Eğer Grönland’taki buzulların tümü erirse, okyanuslar 7 m yükselecek. Bunun kıyı şeritleri için ne anlama geleceği herhalde herkes için aşikâr olsa gerek.)
2000 yılına kadar, eriyen buzullar ile yağan kar arasındaki denge sayesinde, Grönland buzulları nispeten istikrarlıydı diyebiliriz. Fakat küresel ısınmanın geçtiğimiz 20 yıl içinde aldığı hız, bu dengeyi bozmuş durumda. Öte yandan, 13 Ağustos 2020’de yayımlanan bir araştırma, Grönland için kritik eşiğin 20 yıl önce zaten aşıldığını iddia ediyor. Geriye dönük 40 yıllık verileri inceleyen bilim insanları, yakın zaman içinde bir geri dönüşün mümkün olmadığını belirtiyor. Buzulun yeniden dengelenmesi için, her yıl fazladan 60 milyar ton kar yağması gerekiyor ki, uzmanlar bu konuda epey ümitsiz.
Ağustos ayı, bu sene de aşırı hava olaylarına sahne oldu. (Geçen sene özellikle Brezilya sınırları içinde kalan ve mevsim normallerinin çok üzerinde seyreden Amazon Ormanı yangınları, ve Avustralya’da durmak bilmeyen yangınlar, yaz aylarına damga vurmuştu.) ABD’nin California Eyaleti’nde, şimdiye kadar neredeyse 10 milyon dönüm araziyi kavuran vahşi yangınların yanı sıra, rekor sıcaklıklarla (49,4 oC) mücadele eden canlılar, öte yandan Meksika Körfezi’ni eş zamanlı talan eden Laura Kasırgası, iklim değişikliğinin somut kanıtları olarak tarihe geçti.
İklim değişikliği ve küresel ısınmaya dair kanıtlar birikedursun, tarih içinde medeniyetlerin yok olmasına yol açan sebeplerden birinin yine iklim değişimiyle ilgili olduğuna dair bir çalışma yayımlandı.
Antik Yunan ve Antik Mısır gibi büyük, geniş ve uzun soluklu medeniyetlerin tarihinde, sebebi tam olarak bilinmeyen duraklama dönemleri veya karanlık çağlara rastlıyoruz. Teknolojinin kaybedildiği, açlık ve kıtlık gibi olayların yaşandığı bu dönemler, çoğunlukla yabancı istilacılar, savaşlar, ekonomik istikrarsızlık ve iklim kaynaklı kuraklık olaylarıyla ilişkilendiriliyor. Merkezi yönetimin güç kaybederek yerel beyliklerin gücü eline geçirdiği, böylece siyasi yapıların dağılarak kaynaklar ve toprak için birbiriyle çekişen küçük yönetimlerin baskınlaştığı bu tip dönemler, arkeolojik kanıtların kıtlığı nedeniyle hep gizemli bir örtü altındadır.
Mezopotamya ve Mısır Medeniyetleri ile eşzamanlı yükselen İndus Vadisi Uygarlığı da, ardında bolca soru işareti bırakarak benzer biçimde yok olmuştu. Rochester Teknoloji Enstitüsü’nde görevli Nishant Malik, geçtiğimiz günlerde yayımladığı bir makalede, İndüs Vadisi Uygarlığı’nın yükselmesine ve çökmesine yol açan başlıca etkenin iklim değişikliği olduğunu savunan yeni bir matematik modeli geliştirdiğini açıkladı. Güney Asya’daki bir mağarada bulunan dikitlerden alınan örneklerde, belirli bir izotopun varlığı incelendi ve böylece bölgedeki muson yağışlarının son 5.700 yıla ait düzeni belirlendi. Paleoiklim verilerini ortaya döken yaklaşımın kendine göre bir hata payı bulunsa da, iklimin antik medeniyetler üzerindeki etkisine dair ilk defa matematiksel kanıtlar sunulmuş oldu.
Kuzeydoğu Afganistan, Pakistan ve Kuzeybatı Hindistan bölgelerini kapsayan ve Tunç Çağı’nın önemli uygarlıklarından olan İndus, adı üzerinde İndus Nehri ve kollarını kapsayan bölgede gelişmişti. Malik’in matematiksel analizine göre, medeniyet ortaya çıkmadan hemen önce, muson yağış örüntülerinde büyük bir değişim yaşandı. Ve bu değişim, medeniyetin çöküş döneminden hemen önce tersine döndü.
Kısaca, iklim değişiminin büyük medeniyetlerin çöküşünde önemli bir rol oynadığına dair somut bilimsel kanıt böylece ortaya konmuş oldu. Ne var ki, insanlığın iklim değişikliği üzerindeki etkisine dair araştırmalar bir süredir devam ediyor.
2019 yılında yürütülen ve tüm dünyadan 250 uzman ile 146 farklı bölgeyi inceleyen kapsamlı bir araştırma, uygarlıkların neredeyse 10.000 yıldır çevresiyle etkileşimi sayesinde iklim koşullarını değiştirdiğini ortaya koydu. Özellikle son 3.000 yılda bu etkinin arttığına dikkat çeken çalışma, ormanların yok edilmesi, tarım ve hayvancılık gibi müdahaleler nedeniyle çevre yıkımının uzun zamandır gerçekleşmekte olduğunu gösteriyor. İklim değişikliği ve küresel ısınmanın son 200 yıl içinde hız kazandığı kabul edilse de, bu sorunların kökünün çok eskilere dayandığı söylenebilir. Kaldı ki, ünlü bilim insanı ve gezgin Alexander von Humboldt (1769-1859), insanlığın doğa üzerindeki yıkıcı etkilerini uzun zaman önce anlatmaya başlamıştı. Gezegenimizin, insanların tüketebileceğinden çok daha muazzam kaynaklara sahip olduğu düşünülen 19. yüzyıl aydınlanmasında pek de önemsenmeyen bu görüşler, günümüz bilim camiası tarafından artık saygıyla anılıyor. Dünya Limit Aşımı Günü ise, bunun somut bir örneği olarak normalleşmiş durumda.
2020’nin kalan son aylarında herhangi bir sürpriz yaşayacak mıyız bilmiyoruz, fakat bu gidişle her sene yeni bir iklim rekoru kıracağımız aşikar. COVID-19 süreciyle birlikte, ‘‘yeni normal’’ adı verilen koşullar oluşturulurken geçmişten biraz ders almak, hırslarımızdan biraz vazgeçmek, gezegenin yalnızca insanın değil, tüm diğer canlıların da evi olduğunu unutmamak ve unuttuğumuz takdirde yalnızca diğer canlıları değil, insanlığı da çok zor günlerin beklediğini fark etmek, keşke bu kadar zor olmasa…
REFERENCES
- 1. https://phys.org/news/2020-08-sea-quickens-greenland-ice-sheet.html
- 2. https://phys.org/news/2020-09-greenland-ice-sheet-years.html
- 3. https://www.fire.ca.gov/incidents/
- 4. https://www.washingtonpost.com/weather/2020/09/06/california-wildfires-heat-wave/
- 5. https://www.sciencenews.org/article/2020-extreme-weather-climate-change-hurricane-derecho-wildfire
- 6. https://www.overshootday.org/
- 7. https://arkeofili.com/indus-uygarligi-nehrin-kurumasindan-3-000-yil-sonra-ortaya-cikmis/
- 8. https://phys.org/news/2020-09-mathematical-method-climate-fall-ancient.html
- 9. https://www.sciencedaily.com/releases/2019/08/190829150702.htm