Hissettikleriniz Ağır mı Geliyor?
2020 yılında hepimiz derin sularda yüzüyoruz. Bir yandan yarı-normal bir yaşam sürdürürken, diğer yandan hâlâ sağlıklı kalmanın yollarını araştırıyoruz. Tıp alanından sayısız uzman ilk müdahale ekipleri olarak ön saflarda çalışmaya devam ederken, milyonlarca kişi de bulaşıcı koronavirüsün kendisiyle fiziksel bir savaş veriyor. Pandeminin hepimiz için büyük bir tetikleyici olduğu gün gibi ortada. Belki de güzel kaotik hayatlarımıza ara sıra yaptığımız derin dalışlar bazı acı verici duyguları da ortaya çıkarmaya başladı.
Kaosun tam ortasındayken ruh sağlığımızı korumak için duygularımızın dilini konuşmayı öğrenmemiz gerekiyor.
Duygu neye benzer?
Duygu, beyin ve bedende ortaya çıkan, birbiriyle bağlantılı farklı süreçleri kapsayan genel bir terimdir. Öfke, üzüntü ve neşe gibi duygular bizi belli başlı davranışlara hazırlar. San Francisco Eyalet Üniversitesi’nden araştırmacı Hyisung Hwang ve psikoloji profesörü David Matsumoto’ya göre, “duygu”, özellikle tetikleyici bir durumda kişisel deneyimimizi, fizyolojik tepkilerimizi, düşüncelerimizi ve bizi ifade eden davranışları tanımlayan bir metafor olarak düşünülebilir.
Hem dışsal, hem de içsel faktörlerden dolayı duygularımız ortaya çıkabilir. Finansal kayıp ya da başarı, hastane faturaları ve ertelenen planlar gibi durumlar her birey için farklı duyguları ortaya çıkaran dış tetikleyicilere örnektir. Ancak, geçmiş hakkında endişelenmek de vücudumuzun doğal stres tepkisini aktive ederek içimizdeki çeşitli duyguları harekete geçirir. Ayrıca, ortaya çıkan duygular gelecekteki davranışlarımız için motivasyon kaynağıdır, dolayısıyla da nasıl davrandığımızı belirlerler.
Örneğin Nisan’da yaşadığınız bir deneyimi aklınıza getirin. Karantinada kalmak sizin için nasıldı ve diğer insanların yanındayken nasıl davranmıştınız? Eğer kendinizi yaşanan her şey karşısında sinirli, rahatsız ve endişeli hissettiyseniz, bu duygularınızla nasıl hareket ettiniz?
Olumsuzu kucaklayın
Harvard Üniversitesi’nden psikolog ve Duygusal Çeviklik kitabının yazarı Susan David’e göre duygular, dikkatimizi önemsediğimiz şeylere çekerek işaret tabelası görevi görüyorlar. David, duyguların değişime yapıcı ve sağlıklı bir şekilde uyum sağlamamıza yardımcı olduğunu ileri sürüyor. Diğer yandan düşüncelerimizi görmezden gelmek hiç işe yaramıyor. Bunun için Harvard Üniversitesi’nden düşünce bastırma konusunda araştırmaları olan Prof. Dr.ı Daniel Wegner’ın ünlü “beyaz ayı” deneyini hatırlamanız yeterli. Bize bir şeyi düşünmememiz söylendiğinde, onu daha da fazla düşünürüz. Bu nedenle, nasıl hissettiğimizi ve düşündüğümüzü bastırmak yerine, duygularımıza, isteklerimize ve ihtiyaçlarımıza yaklaşmamızda yardımcı olan işaret tabelaları gibi davranmak daha faydalı olacaktır.
David’e göre duygusal çeviklik bir süreçtir. Hangi duyguları hissedersek hissedelim, insan olarak onları hissetmeye kodlanmışızdır. Acı veren duygular da bu kuralı bozmaz. Hatta David, Duygusal Çeviklik kitabında şöyle yazıyor: “Zaman zaman olumsuz hissetmek doğamızda var. Bu sadece insanlık durumunun bir parçası. Önemli olan duygularımızın bizi nasıl harekete geçirdiğidir.”
Evrimsel açıdan baktığımızda, duygular bunca zaman hayatımızda önemli bir amaca hizmet etti. Örneğin öfke, bizi tehlikeli durumlar karşısında savaşmaya hazırlamak için belli başlı fizyolojik ve psikolojik reaksiyonları başlatır. Korku, güvensiz ortamlardan kaçmamızı sağlar. Öte yandan üzüntü, diğer insanlarla bağ kurmanın sosyal bir sinyalidir.
Yoğun duygularla baş ederken dikkatinizin kendinize ve çevrenizdekilere doğru çağrıldığını unutmayın. Susan David, zorlayıcı duyguları daha iyi yönetebilmemize yardımcı olmak için Harvard Business Review ile yaptığı röportajda şu önerileri sunuyor:
- “Nazik kabul” tekniğini uygulayın. Pandemi sürecinde başkalarının nasıl davrandığını kontrol edemeyiz, ancak kendi tepkilerimizin kontrolü elimizdedir.
- Duygularınızı işaret tabelaları gibi düşünün. Örneğin, kendinizi bunalmış hissediyorsanız, bu, kendinize daha fazla zaman ayırmanız gerektiğinin bir işareti olabilir.
- Değerlerinize bir adım daha yaklaşmak için zorlayıcı duyguları açığa çıkarın.
Son olarak, David bize rahatsızlığın anlamlı bir hayata kabul edilme bedeli olduğunu hatırlatıyor. Yaşadığımız sürece acı ve rahatsızlık hissedeceğiz. Ancak, zorlayıcı duyguları cesaretle kucaklamak hayatımıza daha fazla anlam ve değer katacaktır.
REFERENCES
- 1. Hwang, H. & Matsumoto, D. (2018). In R. Biswas-Diener & E. Diener (Eds), Noba textbook series: Psychology. Champaign, IL: DEF publishers. https://nobaproject.com/modules/functions-of-emotions
- 2. David, S. (2016). Emotional Agility. Penguin USA.
- 3. Wegner, D. M., Schneider, D. J.,Carter, S. R., & White, T. L. (1987). Paradoxical effects of thought suppression. Journal of Personality and Social Psychology, 53(1), 5-13.
- 4. https://www.youtube.com/watch?v=Tqczp0By38U