
Eğitim Vatandaşlığa Hazırlık Sürecidir
Dünyanın önde gelen birçok üniversitesinde hukuk profesörlüğü yapmış olan Larry Kramer, politik kutuplaşma ve siber güvenliğe ilişkin sorunlar gibi zamanımızın acil ve öncelikli sorunlarına çözümler getiren yeni girişimlerin başlatılmasına öncülük etmiş bir isim.
William ve Flora Hewlett Vakfı’nın Başkanı Prof. Larry Kramer, etkin yardımseverliğe dair yenilikçi yaklaşımıyla küresel kalkınma ve demokratik yönetimde zamanımızın önemli meselelerine farklı bir yönetişim modeliyle etkili çözümler geliştirdi.
Koç Üniversitesi 25. Mezuniyet Töreni’ne konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Larry Kramer ile görüştük.
Pek çok üniversitenin eğitim programlarının ayrıntılarına vakıf olduğunuzu tahmin ediyoruz. Size göre eğitimde evrensel bir bakış açısı geliştirmek için gerekli en önemli öğeler neler?
Bana göre tüm öğrenciler beşeri bilimler alanında geniş kapsamlı bir temel eğitimden geçmeli. Başka bir deyişle, önemli olan öncelikle eğitimi sadece kariyere hazırlık olarak düşünmemek. Eğitimi vatandaşlığa hazırlık olarak düşünmek gerekir. Bu şekilde düşündüğünüzde, doğal olarak öğrencilerin çok çeşitli konularla ve bu konuların içinde de çok çeşitli bakış açılarıyla tanışması gerektiği düşüncesine yöneleceksiniz. Mezuniyet konuşmamda dile getirdiğim gibi, bana göre bir üniversitede esas öğrenilen şey bilgi değil, nasıl düşünüleceği ve eleştirel düşünme becerisidir. Bunu da başkalarının sizin görüşlerinize meydan okuyan fikirleriyle karşılaşarak öğrenirsiniz. Bunu farklı şekillerde yapmanın pek çok yolu var. Herkesin aynı şeyleri öğrenmesi ve düşünmesi gerektiğine inanmıyorum. Önemli olan insanların seçtikleri konuların onları kendi düşünce düzenlerine dair pek çok değişimle tanıştırması.
Eğer tüm ülkelerde evrensel bir hukuk eğitimi sistemimiz olsaydı bunun en önemli prensipleri neler olurdu?
Bunun yapılabileceğinden emin değilim, zira hukuk ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösterir. Öğrencilerimle sohbet ederken onlara “Siz okulda pek de fazla hukuk öğrenmediniz” der, onlara öğrettiğimiz şeyin daha ziyade hukuk üzerine nasıl düşünüleceği olduğunu söylerdim. Burada yine söz konusu olan eleştirel düşünme meselesi. Dolayısıyla, bana göre evrensel bir hukuk eğitimi az sayıda son derece temel prensibe dayalı olurdu. Örneğin, zarar nedir? Zararla ilgili ne şekilde düşünmeliyiz? Kusur, ihmal, kasıt nedir? Mülkiyet nedir? Mülkiyet üzerine düşünmenin farklı biçimleri nelerdir?… Gibi bazı temel kavramlar. En önemlisi de, aynı meseleyi farklı taraflardan tartışma becerisi. Bu bana göre son derece temel bir beceri. Bunun ardından her ülkenin hukukunu öğrenebilir, tüm sistemlerde mevcut olan temel prensipleri ve onları düşünme ve tartışma sürecini öğrendikten sonra her sistem içinde çalışabilirsiniz. Bunu şu şekilde de düşünebiliriz: Hukuk, bir anlamda müzik gibidir. Sınırlı sayıda nota vardır ve bu notaları farklı biçimlerde bir araya getirmeyi öğrenirsiniz. İyi bir müzisyen üç nota duyduktan sonra çok sayıda farklı olasılık da olsa bir sonraki notanın ne olacağını tahmin edebilir. Müzik kulağınızı geliştirerek en iyi seçeneği bulabilirsiniz. Hukuk öğretmek de böyledir: Çeşitli notaları ve akorları pek çok farklı şekilde bir araya getirerek birbirinden tamamen farklı sesler üretebilirsiniz. Rock’n roll ve klasik müzikte aynı notalar ve akorlar kullanılır, fakat notalar farklı şekillerde bir araya getirilir ve fark buradan doğar. Dolayısıyla siz notaları ve akorları öğretirsiniz ve öğrenciler farklı tarzları kendileri bulur.
Size göre öncü bir üniversitenin en önemli özellikleri neler olmalı?
Geleneklerle kendini kısıtlamamak, yeni deneyimlere ve bir şeyleri farklı yollardan yapmaya çalışmaya açık olmak. Elbette üniversitenin kendisi bizzat öğrenen bir kurum olmalı. Özetle, sadece öğretmeye değil, öğrenmeye açık olmak gerekiyor.
Hayırseverliği nasıl tarif edersiniz? Sizce günümüzde hayırseverlik eğitime ve dolayısıyla insanlığın gelişimine katkıda bulunuyor mu?
Her hayırsever farklı şeyler yapıyor, fakat eğitim her zaman hayırseverliğin topluma katkıda bulunduğu önemli alanlar arasında olmuştur. Örneğin, Koç Üniversitesi başlı başına bir hayırseverlik eseri. Pek az hayırsever burada başarılmış olanı başarabilmiştir ve bence bu Koç Üniversitesi’nin en hayranlık uyandıran taraflarından biri. Örneğin Chicago Üniversitesi’ni John D. Rockefeller, Stanford Üniversitesi’ni Leland Stanford kurdu. Ve burada da karşımızda Koç Üniversitesi örneği var. Sıfırdan bir üniversite kurmak son derece zor bir iştir. Hayırseverlik genellikle eğitime belirli alanlarda yardım eder, halihazırda var olana bir şeyler ilave eder. Öğrencilere burs verir, yeni programlar veya binalar için fon sağlar… Bence başarılı olması için farklı şekillerde katkılar sunan çok sayıda hayırseverin olması gerekir. Hayırseverlikte çeşitliliğin olması son derece önemli. Aksi takdirde eğitimi gerçekten yolundan saptırabilir. Günümüzde çok farklı fikirlere sahip çok sayıda hayırsever olduğundan, üniversiteler bir hayırseverin yapmak istediği belirli bir şeyi yapmak zorunda kalmıyor; ne yapmak istediğine kendi karar verip ardından bunu fonlayacak birilerini arayabiliyor. Aradaki fark gerçekten önemli: Fikirler üniversitelerden gelmeli ve ardından üniversiteler bu fikirleri destekleyecek hayırseverleri aramalı. Eğitimin gidişatına hayırseverlerin karar vermesi ve dayatmalarda bulunması doğru olmaz.
Vakıf üniversitelerinin temel işlevlerinden biri de sınırlı maddi imkânlara sahip öğrencilere burs sağlamak. Sizin deneyiminize göre insanları hayırseverliğe teşvik etmenin en etkin yolu nedir?
Bana sorarsanız, vergi muafiyetleri. ABD’de hayırseverliğe aktardığınız miktarı vergilerinizden düşebildiğiniz için hayırseverlik son derece yaygın. Bunun geçerli olmadığı başka ülkelerde hayırseverlik bu kadar yaygın değil. Dolayısıyla insanları hayırseverliğe çekmenin en basit yolu hayırseverliği maddi olarak faydalı hale getirmektir. Paramı devlete de verebilirim, ama eğer örneğin bir üniversiteye burs sağlaması için verebiliyorsam bundan mutluluk duyarım, zira bu bana paramı doğrudan devlete vermekten daha yakın geliyor olabilir… Sanırım hayırseverliği teşvik etmenin en iyi yolu bu. Söz konusu doğrudan burs vermek olduğundaysa, en iyi yol hayırseverleri öğrencilerle bir araya getirmektir. Bu harika genç öğrencilerle karşılaşmak insana ilham veriyor ve onlara yardım etmek istiyorsunuz.
Sizce bugün dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük sorunlar neler? Üniversiteler bu sorunların çözümü için neler yapabilir? Hayırseverlik bu sorunların çözümüne katkıda bulunuyor mu?
Karşımızdaki en büyük sorun, açık farkla, iklim değişikliği. Hiçbir sorun bunun kadar önemli değil. Üniversiteler bu sorunun çözümüne araştırmayla ve yeni çözümler yaratacak insanlar yetiştirerek katkıda bulunuyor. Ama maalesef fazla zamanımız kalmadı. Dolayısıyla artık bir şeyler yapacak insanlara ihtiyacımız var. Dolayısıyla, rahatlıkla söyleyebilirim ki, iklim değişikliği kesinlikle en önemli sorunumuz. Bence dünyanın karşı karşıya olduğu ikinci en büyük zorluk ise şu: Devletin rolü ve piyasaların rolü hakkında sağlıklı bir biçimde düşünme biçimlerine sahip değiliz… Politik ekonomiye dair fikirlerimiz pek işe yaramıyor. Çözümlere ve karşı karşıya olduğumuz sorunlara dair yeni düşünme biçimlerine ihtiyacımız var. Ve bu da ekonomi, siyaset bilimi, hukuk, işletme bölümlerince oluşturulması gereken bir şey. Temel kavramlar üzerine düşünmeye gerçekten hevesli insanlara ihtiyacımız var ve bunun yapılacağı yer üniversitelerdir. Üniversitenin varlık nedeni öğrencilere ve öğretim üyelerine düşünmek için alan yaratmaktır. Bugün üniversitelerde herkes, karşı karşıya olduğumuz sorunlara dair yaptıklarımızın niçin işe yaramadığı üzerine daha derin düşünmek zorunda. Üçüncü sorun ise, demokrasinin küresel ölçekte başarısızlığa uğraması. Bunun çeşitli nedenleri var, ama önemli nedenlerinden biri eğitim. Bir yandan insanların demokrasinin değerlerini ve faydalarını anlamaması ve kıymetini bilmemesi, bir yandan da demokrasinin insanlara getirdiği zorunluluklar ve sorumlulukların farkında olmaması. Ve yine, üniversiteler bu fikirlere vurgu yapmalı. Sadece öğrencilerine değil, toplumun tamamına bu fikirleri götürmeli. Üniversitelerdeki fikir önderleri toplumdan büyük saygı görüyor ve bu saygınlıklarını çok geç olmadan topluma bazı mesajları vermek için kullanmalılar.