Yükselen Sıcaklıklar, Kentleşmenin Olumsuz Etkilerini Artırıyor
Yaban hayatının önündeki en büyük tehditlerden biri kentleşme. İnsan nüfusu arttıkça ve kentler genişledikçe, diğer türlerin yaşam alanlarını işgal ediyoruz. Habitat kaybı ve habitat parçalanması birçok türün dar alanlara sıkışmasına neden oluyor ve bunun olumsuz sonuçlarını görüyoruz.
İnsan kaynaklı iklim değişikliği ise kentleşmenin yaban hayatı üzerindeki olumsuz etkilerini daha da kötü hâle getiriyor. ABD Utah Üniversitesi Biyoçeşitlilik ve Doğa Koruma Ekolojisi laboratuvarının kurucusu ve Koç Üniversitesi Fen Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağan H. Şekercioğlu ve doktora öğrencisi olan yaban hayatı biyoloğu Dr. Austin Green’in de yer aldığı kalabalık bir araştırma ekibinin bilimsel çalışması, bu durumu destekleyen sonuçlar ortaya koydu.
Kuzey Amerika’da 20 farklı şehirde tam 725 noktaya fotokapan kuran ekip, 20.000 güne ait fotokapan verisini analiz etti. Sincaplardan siyah ayılara ve geyiklere kadar 37 yerli karasal memeli türünün görüntülerini içeren fotoğraflardan gördükleri kadarıyla; kentleşme, türlerin hem dağılımı hem de çeşitliliği üzerinde olumsuz etki gösteriyor. Bu olumsuz etkinin en yüksek oranda göründüğü yerlerse daha az bitki örtüsüne sahip, daha sıcak ve daha kuru olan şehirler. Beklendiği üzere, vücutları daha büyük olan memeliler, bu durumdan en fazla etkilenen türler.
Nature Ecology & Evolution adlı hakemli dergide yayımlanan çalışmanın sonuçları bu olgunun kısmen de olsa, kentlerde birer ısı adası görevi gören peyzajların (beton binalar ve platformlar, asfalt yollar, vb.) fazlalığıyla ilişkili olduğunu gösteriyor. “Kentsel alanlarda yaşayan hayvanların büyük kısmı özellikle insanlarla karşılaşmamak için geceleri ortaya çıkıyor; ama geceyi tercih etmelerinin bir nedeni de ısıdan biraz olsun korunabilmek” diyor Austin Green, “Günün en sıcak saatlerinde çoğunlukla hareketsiz kalıyorlar ve etrafta dolaşmak için günün en serin zamanı olan geceleri kullanıyorlar. Dolayısıyla günün bu zamanı da gittikçe daha sıcak olmaya başlarsa, ihtiyaç duydukları kaynaklara ulaşamayacaklar.”
Memelilerin, özellikle de iri vücutlu ve yırtıcı memelilerin, şehirleşme etkisiyle habitat kaybı yaşaması beklenen bir durum. Fakat çok sayıda noktadan alınan etkileyici miktarda fotokapan verisini bir araya getiren çalışma, şehirleşme etkisini ekolojik mercek altına alması açısından önemli. Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu, çalışmasına yönelik sorularımızı yanıtladı.
Sonuçların bu şekilde çıkmasını bekliyor muydunuz? Sizi şaşırtan bir parametre ya da sonuç oldu mu?
Kısmen bekliyordum ama şehirler arasında bu kadar varyasyonu beklemiyordum. Bu da, ülke ve kıta ölçeğinde çalışmaların önemini gösteriyor. Bir şehir, il veya eyalette yapılacak yaban hayatı koruma çalışmaları her zaman diğer bölgelere uygulanamayabilir. O yüzden birçok noktayı kapsayan, geniş ölçekli çalışmaların yapılması çok önemli. Bu da birçok bilim insanı ve vatandaş bilimcinin koordinasyonlu çalışmasını gerektiriyor. Ülkemizde de fotokapanlar artık bolca kullanılıyor ama benzer şekilde kapsamlı ve koordineli bir fotokapan araştırma ağı yok. Örneğin, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün düzinelerce ilde yüzlerce, belki de binlerce fotokapanı var ama o verilerin nerede olduğunu bilemiyorum. Sistematik olarak bu verilerin arsivlendigini sanmiyorum. Doğru olan, bu verilerin Ankara’da merkezi bir sistemde toplanıp analiz edilmesi; ama sanırım il bazında ayrı yerlerde duruyor ve basın için kullanılıyorlar. Bilimsel araştırma için pek kullanıldıklarını görmedim. Aynı şekilde, yüzlerce yaban hayatı meraklısı da fotokapan kullanıyor; ama o fotokapan verileri de bireylerin bilgisayarlarında ayrı ayrı duruyor. Ben öğrencilerimle Kars Sarıkamış ormanlarında 2006’dan beri yarım milyondan fazla fotokapan verisi topladım ve analiz ediyoruz; fakat burası tabii ki sadece tek bir nokta.
Genel olarak kentleşmeye daha rahat uyum yapabilen küçük vücutlu memelilerin, şehir ortamındaki akıbetleri nedir? Buralarda yine de bir ekolojik rolleri oluyor mu?
Her küçük memeli türü uyum sağlıyor diyemeyiz. Özelleşmiş birçok tür yok oluyor. Ama insanların bıraktığı besinlerle beslenebilen ve doğal avcı türlerin de azalmasından fayda sağlayan türler var. Ekolojik etkileri, doğal kalmış ekosistemlere göre çok daha az. Tabii ki ABD’deki bu sonuçları Türkiye’ye genellemeyiz; çünkü orada, bizdeki gibi milyonlarca sokak kedisi ve sokak köpeği yok. O yüzden ne yazık ki özellikle büyük şehirlerimizde artık sincapları bile zor görüyoruz.
Çalışma sonuçlarınızı diğer canlı gruplarıyla yapılan benzer çalışmalarla karşılaştırma imkânınız oldu mu? Örneğin, en hassas türler olarak bilinen amfibilere kıyasla memeliler daha fazla risk altında olabilir mi?
Henüz karşılaştırma imkânım olmadı çünkü fotokapanlar özellikle memeliler için çok uygun ama amfibiler daha odaklı çalışmalar gerektiriyor. Nemli ortamlara ihtiyaç duyduklarından, küresel bazda soyları daha fazla tehlike altında olduğundan, kuraklığa ve iklim değişikliğine karşı da daha hassas olduklarından amfibilerin daha çok tehlike altında olduğunu düşünüyorum.
Çalışmaya konu olan memeli türleriyle benzer fizyolojiye sahip canlılar olarak insan için de aynı senaryonun geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz?
Kısmen, ama tabii biz insanlar medeniyetimiz sayesinde kendimize istediğimiz ortamı yaratabiliyoruz. Yine de, küresel ısınma ve beton şehirlerin sıcak adası etkisi, insanları da giderek daha fazla etkiliyor. Maalesef dünyada birçok nokta 40°C’yi geçen sıcaklıklar ve bazen de yüksek nem oranları sonucu artık yaşanamaz hale geliyor. Özellikle tropik bölgelerdeki bazı yoksul ülkelerde, bu etki yüzünden on milyonlarca fazladan insanın öleceğini görüyoruz -ki sıcak dalgaları yüzünden daha şimdiden milyonlarca fazladan insan öldü. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yarattığı ölümlerden insanlar bile kaçamıyor.
Çalışmanıza paralel olarak, kentleşme ve iklim değişikliğinin yaban hayatı üzerindeki etkilerini azaltabilmek için uygun bulduğunuz ya da önereceğiniz uygulamalar/çözümler var mı? Böyle bir planlama nasıl olmalı?
Ülkemizde doğal alanlar hızla yok edildiğinden, Yale Üniversitesi’nin 2 yılda bir çıkardığı Dünya Çevre Performansı Endeksi’nde, biyoçeşitlilik ve doğal alanların korunması konusunda 180 ülke arasında 178. sıradayız. Birçok alanımız sadece kâğıt üzerinde korunuyor. Milli parklarımızın ülke yüzölçümüne oranı %1 civarında. Bunun %30’a çıkması ve bu alanların, benim ilk kez 2008’de önerdiğim, Türkiye’nin ilk yaban hayatı koridoru gibi koridorlarla birbirlerine bağlanması lazım.
Türkiye’de göz ardı edilen ve istenilirse çözülebilecek en büyük doğa koruma ve yaban hayatı sorunu, başıboş sokak kedileri ve sokak köpekleri. Onların, her yıl yüz milyonlarca belki de milyarlarca yabani hayvan bireyini yok ettiklerini tahmin ediyorum. Insancıl bir şekilde bu hayvanların kısırlaştırıp sahiplendirilmeleri şart. Bugüne değin ben her köpeğimi barınaktan aldım. Sokakta hayvan beslemek, hayvan bırakmak kesinlikle yasaklanmalı ve ağır para cezaları uygulanmalı. Dünyada başka hiçbir ülkede bu kadar bilinçsizce milyonlarca sokak hayvanı beslenmiyor. Bu hayvanlar içgüdüsel avcılar olduklarından, insanlar beslese de avlanmaya devam ediyorlar. Sayıları arttıkça, özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde zaten çok az kalmış olan yeşil alanlar, yaban hayatı için ölüm tuzakları, ekolojik tuzaklar haline geliyor -ki bunu Koç Üniversitesi kampüsünde de görüyorum. Özellikle kediler, yeşil alanlara gelen kuşları avlıyor. Köpekler de tavşan, karaca, sincap gibi memelileri.
REFERENCES
- 1. https://attheu.utah.edu/research/warming-temperatures-make-life-even-tougher-for-urban-wildlife/