Uzayda Bizi Hangi Sürprizler Bekliyor?
Dün akşam saatlerinde bütün dünyadan gökbilim meraklıları nefeslerini tutup tarihi bir ana tanıklık etti. NASA’nın 5 Mayıs 2018’de fırlattığı insansız hava aracı InSight, 485 milyon km yol kat ettikten sonra 26 Kasım 2018’de kızıl gezegen Mars’a indi. Amacı Mars’ın geçmişine ışık tutmak ve böylece yerbenzeri gezegenler hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak olan InSight, gezegen sismik ve ısıl aktivitelerini ölçümleyip, çekirdeği ile ilgili bilgi toplayacak.
Gündem de bir süredir Mars yolculuğu var. Bildiğiniz gibi, 2030’larda meraklılarının Mars’a gidebileceği teyit edildi. 3-6 ay arasında değişebilecek gidiş süresi ve Mars’ın Dünya’ya yeniden yaklaşmasının bekleneceği iki yıl, astronotların en az üç yıl yerçekimsiz ortamda yaşaması gerekeceği anlamına geliyor. Bu, bugüne kadar insanın uzayda geçirdiği en uzun sürenin iki katından fazla. Şimdilik rekor, 438 günle Valery Polyakov’a ait.
Peki diyelim ki, kabul ettik ya da edildik, üç yılımızı uzayda geçirdik, döndüğümüzde hiçbir şey olmamış gibi her şeye kaldığı yerden devam edebilecek miyiz? NASA’nın yürüttüğü Human Research Project’in merkezinde de belki on yıldır, bu soru var.
Beş kategoride riskler
Aile ve dostlardan uzak bir hayat sürmenin zorlukları, dondurulmuş gıdalardan oluşan beslenme rejimi, muazzam dikkat gerektiren yoğun iş temposu ve seçemediğiniz bir avuç iş arkadaşıyla yolculuk yapmanın stresiyle üç yıl boğuştuğunuzu düşünebiliyor musunuz? Bütün bunlardan, denetleyebileceğimizi umduğumuz psikolojik faktörlerden önce, beden sağlığımızın hangi risklerle karşı karşıya kalacağını kestirebilmek zorundayız.
NASA gelecekteki uzay yolcularının karşılaşacağı bütün bu sorunları şu beş kategoride ele alıyor: Yerçekimi alanlarına uyum sağlamak, izolasyon/hapsedilmek, kapalı alanda bulunmak, radyasyon ve dünyadan uzak olmak.
İkiz astronotların karşılaştırmalı taraması
ABD’de 2016’da yıl ikiz astronotlar Scott ve Mark Kelly’nin dahil olduğu bir araştırma yürütülmüş; bir yılını uzayda geçiren Scott Kelly ile dünyada kalan ikizi Mark Kelly’nin analizlerinin karşılaştırmalı sonuçları paylaşılmıştı. Sonuçlar şöyleydi: Scott 5 cm uzamış, görüşü zayıflamış, kemik deformasyonuna uğramış, motor becerilerinin bazılarını kaybetmiş, tepki verme süresinde gecikme yaşamaya başlamıştı.
Eğlenceli birkaç detay…
Scott Kelly ise, yaşadığı en ilginç fiziksel değişimler arasında şunu sayıyordu: Ayaklarının altı, dökülen derileri nedeniyle bir bebeğinkiler kadar yumuşamış, üstü ise geminin raylarına tutunmaktan dolayı adeta bir timsah derisi gibi sertleşmişti. Ayrıca, yatağa gömüldüğünü hissetmediği için uykunun asla dünyadaki gibi dinlendirici gelmediğini de eklemişti.
Dünyada daha mı zekiyiz?
Ardından Microgravity dergisinde başka bir araştırmanın sonuçları yayımlandı. Araştırmaya bakılırsa beynimizin nörolojik yapısında değişimler bekleniyordu: 27 astronotun kimi 2 haftalık kimi 6 aylık uzay görevine çıkmadan önceki beyin taramaları, beynin frontal ve temporal lobu ile beyincikteki küçülmeye karşın paryetal lobta büyüme olduğunu gösterdi. Kandaki nitrik oksit seviyesinin yükselmesiyle beynin arka tarafının daha fazla baskıya maruz kalarak kan-beyin bariyerini zorladığı, buna karşın beyin hasarının gerçekleşmediği ortaya çıktı.
Gündemin ilk maddesi yerçekimsizlik
Beyindeki bu değişimlerin başlıca nedeni, yerçekimsiz ortamdı kuşkusuz. Bilim insanları Ay aktarmalı Mars yolculuğu için yerçekimi kuvvetinden kaçabilecek roketi tasarladılarsa da, vücudun –özellikle de beynin- mikrograviteye vereceği tepkileri bertaraf edecek bir çözümü halen arıyorlar. Mars’ta değil Dünya’da yaşamak üzere evrimleşmiş bir vücudu, uzaydaki bir fındık kabuğunun içinde bekleyen değişimlere alıştırmanın kulağa geldiği kadar basit olmadığını söylüyorlar. Yerçekimsizliğin, mekânsal yönelme, baş-göz, el-göz koordinasyonu, denge, hareket yeteneğini etkileyecek olmasının yanı sıra yol açacağı Charlie Brown efekti varmış en başta.
Charlie Brown efekti nedir?
Uzay jargonuna aşinaysanız, duymuş olabilirsiniz. Yerçekimsiz ortamda astronotların yüzünün şişmesine ve kızarmasına verilen kısa ad bu.
Baş aşağı durduğunuzda vücudunuzdaki bütün kanın başımıza toplanmasına benzeyen bu durum, NASA astronotu Randy Bresnik tarafından şöyle tarif ediliyor: Pofuduk Kafalı Kuş Bacakları Sendromu.
Vücutlarında taşıdıkları sıvının yarısının bacaklarından yukarı aktığını hisseden astronotlar, kafalarının şiştiğini, bacaklarının inceldiğini aktarıyor. NASA’ya göre astronotların sağlığını tehdit eden faktörlerin başında geliyor bu sendrom.
Uzay da “tutar”mış
Vücuttaki sıvıların bacaklardan beyne çekilmesi, deniz tutmasına benzer bir sıkıntıyla baş ağrısı ve mide bulantısına yol açtığından astronotların performansını doğrudan etkileyebilecek olması dolayısıyla önemli. Bulanık görüş de astronotların düşünme, konsantrasyon, akıl yürütme ve hareket etme becerilerini sınırlayabilecek bir başka ciddi sorun olarak çözüm bekleyenler arasında.
Başta kalp, bütün kaslar zayıflıyor
Uluslararası Uzay Ajansı, kadın-erkek astronotların birçoğunda yüzde 8-17 oranında izokinetik zayıflama tespit etmiş. Mikrogravite, 237 güne kadar kas gücünde yüzde 30’a kadar azalmaya yol açıyor. Dolaşımdaki kan miktarında, kan basıncında ve kalbin kan pompalama hızındaki azalma, kalp atışının da yavaşlamasına neden oluyor. Bu da kalp karıncıklarının kütlesinde, kalbin şeklinde küçülme anlamına geliyor. Azalan kas kütlesiyle beraber kaslara daha az kan gitmesi, aerobik kapasiteyi doğrudan etkiliyor; iki hafta içinde vücudun oksijeni kullanma kapasitesi yüzde 25 oranında azalsa da, 6 aya çıkan sürelerde eski seviyesine dönmemekle beraber bir gelişme kaydedilebiliyor.
Bu durumda uzayda, yeterli egzersiz ve beslenme ile kaslarınızı, özellikle de kalp ve damar sağlığınızı kaybetmemek için mücadele vermeniz şart.
Mineraller hızla eriyor
NASA yetkilileri, yerçekimsiz ortamda kemiklerdeki mineral yoğunluğunun her ay yüzde 1 oranında eriyeceğini tahmin ediyor. Dünyaya döndükten sonra rehabilitasyonla bile eski haline dönmeyecek kemiklerden söz ediliyor. Araştırmacılar uzay maceranızın sonunda sizi hayli kırılgan bir bedenin beklediğini gizlemiyorlar. Araştırmalara göre, 16-28 haftalık uzay yolculuklarının sonunda kemiklerinizin yüzde 3,5’ini, özellikle de yük kaldırmaya yarayan bacak ve kalça kemiklerinizin yüzde 97’sini kaybediyorsunuz.
Böbrek taşı uzayda düşer mi?
NASA araştırmacıları, potasyum sitrat içeren ilaçlarla önüne geçmeyi planlasalar bile dehidrasyon ve kemiklerin aşırı kalsiyum salgılamasının sonucu olarak böbrek taşı sahibi olma ihtimalinizin de yüksek olduğunu söylüyor.
Olumsuz etkilenen sistemlere vücudumuzu hastalıklara karşı koruyan bağışıklığı da eklemek gerek. Radyasyon, mikrogravite, stres, izolasyon ve 24 saat içindeki uyku ve uyanıklığımızı düzenleyen biyolojik saatteki değişimler bağışıklık sistemimizin zayıflamasına katkıda bulunuyor.
Bütün bu faktörler, uzay yolculuğunun akademik bilgi birikimi kadar muazzam bir fiziksel ve zihinsel çalışma gerektireceğini, halen keşfedilmemiş sonuçlarıyla baş başa kalabileceğiniz bir Mars seyahatinin her yönüyle bir mukavemet sınavı olacağını gösteriyor.
Hâlâ Mars’ın gitmeye değer olduğunu düşünüyor musunuz?
REFERENCES
- 1. https://www.sciencealert.com/what-happens-to-the-brain-in-zero-gravity
- 2. https://www.nature.com/articles/s41526-016-0001-9
- 3. http://theconversation.com/what-happens-to-the-brain-in-zero-gravity-106256
- 4. https://www.iflscience.com/space/five-things-happen-your-body-space/