İnsan evriminin geldiği nokta
Yeni bir araştırma, insanın ortalama bir memeliden altı kat daha yüksek bir kendi türünü öldürme eğilimine evrilmiş olduğunu ortaya koydu: Ölümcül şiddet büyük ölçüde kültürel bir özellik.
Nature dergisinde yayımlanan ve söz konusu araştırmayı konu alan makaleye göre, bilimciler modern insana dönüştüğümüz dönemin başında türdeşlerinin neden olduğu Homo sapiens ölümlerinin yaklaşık yüzde iki olduğunu hesapladı.
Bu oran çıtanın bir hayli altında kalıyor olsa da –mirketler arasında diğer mirketlerin yol açtığı ölüm oranı neredeyse yüzde yirmi- memelilerin büyük bölümü birbirlerini hemen hemen hiç öldürmüyor. Kaplanlar bile, bütün o ürkünç şöhretlerine rağmen, yüzde 0,88’lik bir oranla, birbirlerini öldürmeye çok daha az meyyaller.
Üstelik insanlar, mirketleri bile gölgede bırakabilecek aşırı şiddet dönemlerine de yatkın; bir zamanlar Amerika’da (1200-1500 yılları arası) insanların yüzde 25’inden fazlası diğer insanlar tarafından öldürüldü.
Araştırmacılar, memeli sınıfının yüzde 80’ini oluşturan ve aralarında 600 insan topluluğunun da bulunduğu 1000’den fazla memeli arasında Paleolitik çağdan günümüze kadar gerçekleşmiş 4 milyon ölüme dair bilgiyi derledi. Sonra da bu bilgiyi kullanarak, farklı türden memelilerin şiddet eğilimini gösteren bir evrim ağacı oluşturdular.
İnsanların, kendi türlerini öldürmeye geri kalan çoğunluktan daha fazla yatkın memelilerle akraba olduğu ortaya çıktı.
Nature dergisine göre araştırmacılar, “Ölümcül şiddet eğilimi kimilerine göre büyük ölçüde kültürel bir özellik” diyor. “Buna karşılık, insanın da dahil olduğu memelilerdeki saldırganlığın ciddi derecede kalıtsal bir genetik bileşeni de var. Dolayısıyla evrimin de insani şiddete şekil vermiş olduğu yaygın kabul görüyor.”
Kültür genetik eğilimleri yumuşattı mı, yoksa…?
Araştırmacılar memelilerin yaklaşık yüzde 40’ının ölümcül şiddete başvurduğunu bulguladı; gerçi bunun büyük ihtimalle meseleyi hafife almak olduğunu ileri sürüyorlar. Aynı türün üyeleri tarafından neden olunan ölümlerin ortalama oranı günümüzde % 0,3 civarında. Oysa yaklaşık 160 bin ile 200 bin yıl önce, aynı oranın insanlar arasında yaklaşık % 2, yani ortalamanın altı katından fazla olduğu hesaplandı.
Nature’da yayımlanan yazı, “Bu, insanın şiddet eğilimini miras aldığı anlamına gelir” diyor, “Bu sonucun, salt bir genetik eğilimden fazlasını içerdiği kanısındayız. Aslında, Homo sapiens’in akrabalarıyla paylaştığı iki davranış özelliği, toplumsal davranış ve bölgesini koruma güdüsü de bu ölümcül şiddet seviyesine katkıda bulunmuş görünüyor.”
Araştırmacılar, miras alınmış bu şiddet eğiliminin insanların kendilerini kontrol edemeyeceği anlamına gelmediğine vurgu yapıyor: “Bu tarih öncesi ölümcül şiddet seviyesi, tarih ilerledikçe, özellikle de insanın sosyopolitik örgütlenmesindeki değişimlere bağlı olarak değişti. Bu da kültürün insandaki bu kalıtsal şiddet eğilimini yumuşatabileceğini gösteriyor.”
İnsan: Etik Hayvan
Raporu yazan ekibini lideri, İspanya'daki Granada Üniversitesi’nden Dr. Jose Maria Gomez, Independent gazetesine gönderdiği e-postada, “Aşırı basitleştirme tuzağına düşmeyin” diye yazdı. “İnsanlar etik hayvanlardır ve bu gerçekten kaçamayız.”
Araştırmacılar evrim biyologları tarafından geliştirilen karşılaştırma yöntemlerini kullanarak ilk Homo Sapiensler arasındaki “cinayet” oranıyla ilgili hesaplamalarını, gözlemlenmiş insan cinayetleri üzerine çalışmalarla karşılaştırdı. Paleolitik çağ insani anlamda oldukça barışçıl bir dönemdi ve araştırmacıların hesaplarına uygun düşüyordu.
Eski Dünya’da, yaklaşık MÖ 10 bin – 5 bin yıl önceki Mezolitik çağ ile yaklaşık MS 500 – 1500 yılları arasındaki Orta Çağ’da insanların birbirlerini öldürme oranlarında ani artışlar olmuştu: Bu dönemlerde insanların neredeyse % 10’u kendi türünün ellerinde can vermişti. Ama işler Yeni Dünya’da çok daha kötü bir hal aldı. Araştırmaya göre 3 bin yıldan 1500 yıl öncesine kadarki zaman diliminde insan ölümlerinin % 15’inden fazlası yine insan marifetiydi.
Ardından Christopher Columbus 1492’de Amerika’ya ulaştı ve % 25’i aşan o akla ziyan tırmanış gerçekleşti: Avrupa’dan gelen hastalıklara, gelen insanları bizzat bu “hastalık”ların en ölümcülü saymak kaydıyla, ilk kez maruz kalan milyonlarca insan öldü.
Homo Homini Lupus
Söz konusu araştırmayı yine Nature dergisinde yayımlanan makalede yorumlayan Prof. Dr. Mark Pagel, insanların doğuştan şiddete eğilimli olup olmadığı sorununun 17. yüzyılda “insanın sürekli olarak şiddet sonucu ölüm tehlikesi ve korkusu içinde” yaşadığını öne süren Thomas Hobbes’tan bu yana tartışıldığını belirtiyor. Jean-Jacques Rousseau gibi diğerleri ise daha çok yaşadığımız ortamın ürünü olduğumuz iddiasında bulunmuştu.
“Gomez ve meslektaşlarının çalışması, tabiatımız gereği ortalama bir memeliden daha fazla şiddete eğilimli olduğumuza inanmak için iyi bir temel sağlayarak, insandaki şiddet eğiliminin kökenlerini ortaya çıkaracak yeni bir yaklaşıma kapı açmış bulunuyor” diye yazıyor Profesör Pagel. “Bulguları da avcı toplayıcı toplulukları ‘aralıksız bir savaş’ içinde betimleyen antropolojik anlatılara gayet uygun. Ama toplumlar aynı zamanda doğuştan gelen eğilimlerini değiştirme kudretine de sahiptir. Polis gücüne, yasal yaptırımlara ve şiddeti reddeden güçlü kültürel tutumlara sahip modern
insan doğasına dair öngörülerinden 200 kat daha düşük.”
Tabii, polis gücü ve yasal yaptırımların söz konusu şiddet eğilimini yadsıyan değil, “varsayan” önlemler olduğunu ve “modern toplum”da ölümcül şiddetin en az karşıt eğilimleri azınlıkta bırakacak denli güçlü, hakim eğilim olduğunu da unutmamak gerekiyor. Öte yandan etiğin de bu ölümcül şiddete yol açan aynı kültürün bir parçası olduğu, ahlakın bugün bile ölümcül bir şiddete dönüşebildiği düşünüldüğünde, Gomez’in “etik hayvanı” da yüreğimize su serpmekten uzak kalıyor.
REFERENCES
- 1. http://www.nature.com/articles/nature19758.epdf