
Nükleer Enerjide Sistem Güvenliği
Koç Üniversitesi, 28 Eylül 2017 tarihinde konuşmacı olarak İngiltere Dış İşleri Bakanlığı Bilim Baş Danışmanı ve Imperial College Malzeme Fiziği öğretim üyesi Robin Grimes’ı ağırladı. Prof. Dr. Grimes, KURIOUS’a verdiği bu özel röportajda hem bir “bilim diplomatı” olarak rolüne ilişkin bilgiler paylaştı hem de bilim eğitimi, enerji araştırmaları ve nükleer enerjiyle ilişkili risklerin nasıl azaltılabileceği konularında açıklamalarda bulundu.
Enerji uygulamalarında malzeme davranışları konusunda uzman olan Prof. Grimes’ın araştırmaları nükleer füzyon ve fisyon, yakıt hücreleri, bataryalar ve güneş gözelerini kapsıyor. Ayrıca kendisi, ulasal ve uluslararası afetlerde resmi tavsiyelerde bulunan İngiltere Acil Durumlar Bilimsel Danışma Grubu (SAGE – Scientific Advisory Group for Emergencies) üyesi.
Görevinizin dünya çapında bilimsel eğitim üzerinde nasıl bir etkisi var?
Buradaki ana fikir “bilim diplomasisi” adı verilen şey. Dış siyasete ya da diplomaside bilime ilişkin bir karar vereceğiniz zaman sıklıkla bazı verileri, mühendisliği veya temel bilimleri göz önünde bulundurmanız gerekir. Diğer bir deyişle, dış siyaset yaparken kanıtlara dayalı çalışmalısınız. Diğer bir husus da elbette bilim insanlarımızın doğru anlaşmalara erişimlerinin bulunduğundan emin olmalıyız ki, işlerini yapmayı sürdürebilsinler. “Bilim için diplomasi” kavramının ana fikri bu. Son olarak, “diplomasi için bilim” dediğimiz bir şey de var; diplomasi bünyesinde bilim değil de, diplomasi için bilim. Bu da, politik açıdan güç koşullara rağmen bilim insanlarının birlikte çalışabilmesi fikrini temsil ediyor. Bu bir güven artırma süreci, ama aynı zamanda kültürel bir anlayış kurabilmemizi ve yeni yollar açmaya başlayabilmemizi de sağlıyor. İşte bunlar, bilim diplomasisinin üç temel alanı.
Tüm ülkelerde ortak bir bilim eğitimi sistemi olsaydı, temel ilkeleri neler olurdu?
Farklı ülkelerde farklı sistem yapılarına sahip olmamızın nedeni, farklı ülkelerin farklı sosyal kurgularının olması; yani ülkelerin sosyal açıdan birbirlerinden farklı olmaları. Bu nedenle de bence tüm ülkeler için geçerli olan tek bir iyi bir eğitim yolu yok, hatta insanların tümü için tek bir iyi eğitim sisteminden de söz edemeyiz. İnsanların eğitim sürecine yaklaşımları da ülkeden ülkeye büyük farklılık gösteriyor. Müşterek bir sürü unsur olmasına karşın aslında farklı mekanizmalar mevcut; bunun sadece tarihsel nedenleri yok, geçerli iyi nedenleri de var.
Görmek istediğim şey, öğrencilerin farklı kurumlarda vakit geçirebilmesini ve bu sayede oralardaki farklı kültürel görüşleri öğrenebilmelerini sağlayacak daha fazla fırsat. Bence bu çok etkili. Ben de başka ülkede okuyan bir öğrenciydim ve bu bana muazzam deneyimler kazandırdı.
Bir dış siyaset danışmanı olarak, araştırma gündemimizde ne tür enerji teknolojilerinin öncelikli olması gerektiğini söyleyebilirsiniz? Bir ülkenin bana göre ne yapması gerektiği gibi bir şeyi asla söylemem, ancak çoğu ülkenin farklı enerji kaynaklarının bir karışımına ihtiyacı olduğunu söyleyebilirim; çünkü bir ülkenin yapısının değişime ayak uydurabilme gücü, enerji üretimi portföyünün esnekliğine bağlıdır. Ülkenin diğer ülkelerde olmayan kaynaklara sahip olması önemli; örneğin İngiltere’de uzak kıyı rüzgârı çok önemli çünkü sığ denizlerimiz ve bir sürü istikrarlı rüzgârımız var. Nadiren kasırga kaynaklı rüzgâra rastlanır; genellikle dengeli rüzgârlar vardır, bu nedenle de uzak kıyı rüzgârı bizim için çok. Ancak dağlar konusunda fazla zengin değiliz, bu yüzden de fazla hidroelektrik enerji elde edemiyoruz.
Kişisel fikrim, hidrokarbonların yakıt olarak tüketilmek için fazla değerli oldukları yönünde; çünkü polimer üretmek ve sanayide kullanılan kimyasalları elde etmek için onlara ihtiyacımız var.
Bence, elektrik üretmek için yakılmaları (ister kömür olsun ister gaz veya petrol) akıl kârı değil. Hidrokarbonlardan mineral kaynağı olarak faydalanmamalıyız demiyorum, bence faydalanmalıyız, ama onları elektrik üretmek için kullanmamalıyız. Onlardan “kimya” üretmek için faydalanmalıyız. Ancak bu şekilde hidrokarbonların birkaç bin yıl daha dayanmasını sağlayabiliriz – fakat şu anda yaptığımız şekilde devam edersek birkaç yüz yıl içinde hepsini tüketeceğiz ve hammadde, kimyasal vb üretmek için artık kaynağımız kalmayacak. Polimer kaplamalar petrol ürünlerinden elde ediliyor. Örneğin naylon bir halı, petrol ürünlerinden elde ediliyor; dört bir yanımızda petrol ürünleri var. Petrol tükendiğinde, bu ürünlere sahip olamayacağız. Bunun bir sonucu olarak, nükleer enerji iyi bir seçenek; ama bu nükleer enerjinin nerede üretildiğine bağlı, çünkü bunun da sonuçları var. Nükleer atık konusunda uzun vadeli bir sorun var; bilimsel çözümlerimiz mevcut ama atıkla başa çıkabilmek için bunları mühendislik çözümlerine dönüştürmemiz gerekiyor. Ayrıca reaktörlerin sismik olarak yeterince dayanıklı olmaları gerek ki depremlerle başa çıkabilsinler – deprem konusu Türkiye için bir sorun. Doğru nüfus yoğunluğuna ve sanayi gereksinimlerine sahip olunması gerekli. Bu yüzden, nükleer enerji bazı ülkeler için çok da iyi bir seçenek değil. Akla hiç yatkın gelmiyor, ama diğerleri için iyi bir seçenek. Sadece söz konusu ülkenin hangisi olduğuna bağlı.
Nükleer enerji santrallerinin kasırgalar ve depremler gibi doğal afetlere karşı gittikçe daha fazla risk altında kaldığı bir dünyada, Fukushima’daki gibi bir nükleer felaketin yaşanması riskini en aza indirgemek için neler önerirdiniz?
Bu da yine kişisel fikrim; kasırgalarda görüldüğü üzere, böyle bir zorlu koşulla başa çıkabilecek bir yapı tasarlamışsanız nükleer reaktörler güvenli bir şekilde kapatılabiliyor. Aslına bakarsanız, vakalardan birinde nükleer reaktörler kapatılmadı bile; fırtına süresince enerji üretmeye devam ettiler çünkü bunu yapabilecek şekilde tasarlanmışlardı [Houston yakınındaki Güney Texas Projesi santralindeki iki nükleer reaktör, Harvey Kasırgası Ağustos 2017’de Texas’ın güney kıyısını vurduğunda işleyişlerine devam etti].
Her şey mühendisliğe bağlı. Konu, bir güçlüğe karşı uygun güvenlik önlemlerinin alınması. Bu yüzden, reaktörlerin sismik nitelikleri ölçülebilir. Bu, en başından itibaren konuya dikkat etmeniz ve reaktör açısından güçlüğün ne olduğu konusunda son derece net olmanız gerektiği anlamına geliyor.
Nükleer atık, önceden de söylediğim gibi, bilimsel anlamda bir güçlük değil. Nükleer atıkla nasıl başa çıkılacağını biliyoruz. Bu, mühendislik ve toplum açısından bir güçlük. İnsanların nükleer reaktörün inşasına ve artık konusundaki çözümlere güven duyması gerek. Birkaç ülkede bunun çok zor olduğu görüldü. Sonuçta, eğer halk nükleer enerjinin ülke için uygun olmadığını düşündüğüne karar verirse, bu onların hakkıdır. Ancak nükleer enerji mühendisleri olarak yapmamız gereken şey, gerçeklerin açık şekilde ortada olmasını ve bu gerçeklerin düzgün şekilde anlaşılmasını sağlamaktır.
Eğer işin içinde mühendisliğe dayanan bir şey varsa, illa ki kendi riskini de beraberinde getirir. Bu, çimento elde ettiğiniz malzemenin madenden çıkarılması da olabilir, inşaat aşaması daha ortada bile yokken çeliğin üretilmesi de. Yani, daima bir risk vardır ve konu, bu risklerin dengesiyle alakalıdır. Ancak insanların risk dengelerini anlaması ve kabullenmesi de işin parçası ve bu da yine bir toplumsal sorun.
Şu anki Kuzey Kore nükleer krizi konusunda gerçek bir tehlike olduğuna inanıyor musunuz? Krizin daha da büyümesini önlemenin bir yolu var mı?
Bu, uluslararası atom enerjisi ajansı için bir sorun. Uluslararası atom enerjisi ajansı (ki bir BM ajansıdır), BM ve BM yüksek kurulları Kuzey Kore’nin birçok farklı anlaşma ve resmi kararı ihlal etmekte olduğunu son derece açık şekilde ortaya koydu. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bunun sonucunda, bu tür eylemler İngiltere tarafından kesinlikle kınanıyor.