Nihayet! Sinyaller Alıyor Olabiliriz
Yarım yüzyıldır sonuç alınamayan araştırmaların normalde hız kesmesini beklersiniz ama uzay söz konusu olduğunda, durum tam tersi. Dünya dışı akıllı yaşam formları hâlâ varlık gösteremedi derken Harvard Üniversitesi'nde Astronomi Bölümü Başkanı Avi Loeb duymayı beklediğimiz çılgın teoriyi doğruladı: “Samanyolu'nun dışından gelen hızlı radyo dalgası patlamaları (Fast Radio Bursts – FRB) yıldızlararası yolculuk yapan uzay araçlarının göstergesi olabilir.”
Nasıl yani?
FRB'nin dünya dışı yaşam formları tarafından yıldızlararası uzay yolculukları için kullanıldıkları iddiası, kulağa bir komplo teorisyeninin kafasından uydurulmuş gibi geliyor ama bu fikir gezegenin en ciddi araştırma kurumlarından Harvard-Smithsonian Center tarafından savunulunca, işin rengi değişiyor.
Yanlış okumadınız. Bir grup saygın bilim insanı, bütün olasılıkları gözden geçirip hızlı radyo dalgası patlamaları olarak tanımlanan fenomenin, dünya dışı zekânın varlığıyla açıklanabileceği kanısına vardı.
Bugüne kadar dünya dışı yaşam formlarını arama stratejimiz, göndermeyi bildiğimiz radyo sinyalleri ve lazer parlamaları üzerine yoğunlaşmıştı ancak sofistike dünya dışı zekânın gözümüze çarpmak istemiyor olabileceği ihtimali üzerinde durmamıştık. Ta ki FRB’nin bu son yorumlanışına kadar…
Sinyallerin gizemli kaynağı
FRB, bilinmeyen bir kaynak tarafından yayınlanıp saniyenin binde biri gibi kısa süreli oldukları halde parıltıları birkaç gün kadar sürebilen güçlü sinyaller. İlk kez 2001’de Avustralya'daki Parkes Gözlemevi çanağı tarafından tespit edildiler ve tarifleri ancak 2007’de yapılabildi. Bugüne kadar toplam 17 kez rapor edildiler ve gizemlerini korudular.
Süper kütleli nötron yıldızlarının çarpışmaları sonucunda oluştukları, gamma ışığı patlamaları oldukları, yıldız patlamalarından kaynaklandıkları gibi çeşitli tezlerle açıklanmaya çalışıldılar ama 2016'ya geldiğimizde ne olduklarına dair öne sürülen bütün iddialar çürütülmüştü.
Yıldız patlaması değiller
Bilim insanlarının anlaştığı tek nokta, teleskoplarımıza milyarlarca ışık yılı öteden gelmiş olduklarıydı. Öncelikle aşırı parlak ve sıcaklar. Parlaklık sıcaklıkları -bildiğimiz sıcaklık derecesinden farklı bir kavram- 10 üzeri 37 derece.
''Bildiklerimiz arasında bu parlaklıkta bir radyo dalgası patlaması üreten başka bir astronomik nesne yok. Atarca ya da pulsarların on milyar katı kadar parlaklar'' diyen Loeb, FRB'lerin aynı zamanda ön görülemeyecek biçimde tekrar ettiklerini söyledi. Tekrarlamaları önemliydi, çünkü ancak bu denli ısı yayacak bir yıldız patlaması olabilecekleri ihtimalini ortadan kaldırmış oldu.
Ve geçtiğimiz günlerde yapılan tarihi açıklama nefeslerimizi bir kez daha kesti: ''Bulgularımız, kaynağın yapay olduğu iddiasıyla örtüşüyor''.
Bir ihtimal daha var, o da megayapı mı dersin?
Loeb, uzun mesafe kat eden bu patlamaların güçlü bir verici cihazından alındığını söylüyor. Harvard Üniversitesi’nden Avi Loeb ve Manasvi Lingam bu çapta bir cihazın teknolojik açıdan mümkün olup olmadığını araştırırken, şayet güneş enerjisiyle çalışıyorsa, böyle bir ışıma üretebilmesi için güneş ışığının Dünya’nın iki katı büyüklüğünde bir alana düşmesi gerektiğini hesaplamış ve şu sonuca varmışlar: Bu alan, ya devasa bir gezegen olabilir ya da uzaydaki güneş ışığını toplayan bir megayapı.
Galaksilerarası yolculuğun izinde
Kabul: Bu çaptaki bir ısıyı sistemi eritmekten alıkoyan teknoloji, insanlığın bilgisinin dışında. Ancak fizik kurallarının dışında değil. Böyle bir teknolojinin ne işe yarayabileceği sorusuna ise Loeb, ''Yıldızlar hatta galaksiler arası iletişim sistemi'' yanıtını veriyor. Loeb, ancak böyle bir vericinin, uzay araç ya da gemilerini yıldızlararası yolculuklar için elverişli kılabileceği kanısında.
Ekip, hareket halindeki aracın, ona enerji sağlayan gezegenin, yıldızının ve içinde bulundukları galaksinin sürekli hareket etmeleri halinde bu kısa enerji patlamalarını gözlemleyebileceğimizi iddia ediyor.
Yeni nesil araştırmalar, ne türden biyolojik varlıklar olurlarsa olsun, ileri bir medeniyetin fizik kurallarına uygun olmak koşuluyla devasa bir doğal enerjiyi kontrol edebileceği, kendi gezegenindeki enerji kaynaklarını tükettikten sonra uzaydaki gezegen ve aylar aracılığıyla daha büyük çapta enerji kaynakları yaratmış olabileceği varsayımıyla hareket ediyor.
İlk kez 1960'ta Princeton Üniversitesi’nden fizikçi ve matematikçi Freeman Dyson tarafından ortaya atılan bu tez üzerine, bir yıldızdan toplanan enerjiyi aktarmak üzere inşa edilen bu kuramsal mega yapılara Dyson Küresi adı verilmişti.
Dünya dışı zekâ arayışında bir milat
Dünya dışı zekâ arayışı (SETI/Search for Extraterrestrial Intelligence) alanında bugüne kadarki en büyük girişim olan Breakthrough Initiative ise 2015 yılında İngiliz Royal Society tarafından başlatıldı. 10 yıl sürmesi planlanan projede birçok bilim insanının arasında ünlü fizikçi Stephen Hawking de görev aldı. Hawking, dünya dışı akıllı yaşamın, belki de kozmozda yayılan ışıklarımızı izliyor olabileceğini ilk dile getirenlerdendi.
Aynı yıl NASA Güneş Fiziği Araştırmaları Başkanı, sorunun uzayda yaşam olup olmadığı değil, onu ne zaman bulacağımız sorusu olduğunu vurgulayarak uzaya bakışımızı yeni bir seviyeye taşımıştı.
Tarihi projenin arkasındaki insan
Breakthrough Listen, Breakthrough Message, Breakthrough Starshot ve Breakthrough Prize'ın tümünü kapsayan projenin adı, Breakthrough Initiative; dünya dışı zekâya yönelik gelmiş geçmiş en kapsamlı araştırma. Geçmiş taramalardakinden 10 kat daha büyük bir alanı, 100 kat daha hızlı tarıyor. 100 milyon dolar değerindeki ''Breakthrough Listen''ın sponsoru, serveti 3,5 milyar dolar değerinde, kendisi de bir fizikçi olan ve Forbes'ın en zengin teknoloji milyarderleri listesinde 73. sırada bulunan Moskovalı yatırımcı Yuri Milner. Milner, Facebook, Twitter, Spotify, Airbnb gibi küresel projelerin de arkasında olan bir isim. Program 1 milyona yakın yıldızın taranmasını hedefliyor.
Projede kullanılan teleskoplar
Radyo sinyalleri ve lazer dalgaları ile dünya dışı medeniyetlerin izlerini arayan projede dünyanın en büyük iki teleskobu kullanılıyor. Green Bank Teleskobu Kuzey Yarımküreyi, Parkes Teleskobu ise Güney Yarımküreyi tarıyor. Proje, 5 parsek (3,26 ışık yılı) çapındaki yıldızlardan gelebilecek radyo sinyallerini alabilecek kadar gelişkin. Her iki teleskop da gözlemlerine 2016 yılında başladı. 2016 yılında araştırmaya Çin'den FAST teleskobu aracılığıyla yapılan gözlem ve analizler de dahil edildi. Optik lazer ışınları ise Lick Gözlemevi'ndeki teleskop üzerinden gönderildi. Bu teleskop ise 100 W değerindeki lazer ışınlarını 4,25 ışık yılı uzağa gönderebilme kapasitesine sahip.
Berkeley Üniversitesi'nden Andrew Siemion Breakthrough Listen için bir devrim sıfatını kullanıyor. Normalde yılda toplam 24-36 saatlik gözlem yapabilen teleskoplar yerine binlerce saatlik veri toplayabilecek en ileri düzey teknoloji kullanılıyor.
Veriler dünya vatandaşlarına açık
Proje, Ay’a atılan ilk adımların sahipleri Neil Armstrong ve Buzz Aldrin'in bulunduğu Apollo 11'in inişinin 46. yıl dönümünde halka açıklandı. Elde edilen veriler, kurumun online Açık Veri Arşivi'nde herkesin erişimine açık.
Paralel bir proje olan Breakthrough Message ise, gezegenimizi ve insanlığı temsil edecek bir dijital mesajın oluşturulmasına yönelik bir girişim. Yetkililer, ileri medeniyetlerle kurulabilecek iletişimin risk ve ödüllerinin en ileri bilimsel ve siyasi etkileri küresel düzeyde tartışmaya açılmadan, herhangi bir mesajın gönderilmeyeceği güvencesini veriyor.
Breakthrough Starshot ise, ışık hızının beşte biri hızda (60 bin km/saniye ya da 215 milyon km/saat) gezegenimize en yakın yıldız sistemi olan Alpha Centauri'ye yapılacak 20 yıllık bir yolculuğu mümkün kılan bir uzay yelkenlisi geliştirme projesi. Max Plank Enstitüsü'ndeki bilim insanları geçen yılın başında yelkenli mantığıyla ilerleyen bir uzay aracının en yakındaki yıldız sisteminin yerçekimi ve radyasyonunu kullanarak varış noktasına yanaşabileceğini ileri süren bir araştırma yayımlamışlardı.
Dünyamızın en zeki bilim insanları bile yıldızlararası yolculukların mühendisliğini yaparken, dünya dışı zekânın, gözünü gezegenimize çoktan dikmiş olması olasılık dışı değil. Hatta bu olasılığı yok saymak belki zekâ dışı, Hawking'in dediği gibi. Belki de tek tesellimiz henüz izlerine rastlamamış olmak olmalı. Zira bize Hawking'i haklı çıkaracak bir gözle, bizim bakterileri algıladığımız biçimde bakıyor olabilecekleri tehlikesi hâlâ ortada.
Son sözü yeniden Avi Loeb'e bırakalım: “Zamanın ötesindeki şeyin ne olduğuna karar vermek olasılıkları sınırlıyor. Bütün fikirleri ortaya atıp, son sözü verilerin söylemesine izin vermek gerek.''
REFERENCES
- 1. https://www.cfa.harvard.edu/news/2017-09
- 2. https://arxiv.org/abs/1701.01109
- 3. https://breakthroughinitiatives.org/News/1
- 4. http://www.independent.co.uk/news/science/fast-radio-bursts-frbs-aliens-exist-probes-harvard-avi-loeb-message-a7622056.html?cmpid=facebook-post