#

Bal Arılarının Ömrü Kısalıyor

Bilim Dalları
Etiketler

Maryland Üniversitesi araştırmacıları, laboratuvar ortamındaki bal arılarının 50 yıl öncesine kıyasla daha kısa bir ömrü olduğunu belirledi. 1970’lerde yürütülen çalışmalara kıyasla ömrü yarı yarıya kısalan arılara ilişkin veriler, ABD’deki arıcıların son yıllarda karşılaştığı koloni kaybı ve bununla bağlantılı bal üretimi sorunlarını da doğruluyor gibi.

Ortalama insan ömrünün 50 yıl içinde yarı yarıya kısaldığını hayal edin. Yani 1970’lerde 80 yaşını görebilen bir insanın şu anda en fazla 40’ına kadar yaşadığını. Bu, herhalde oldukça büyük bir karmaşa yaratır ve nedenlerini öğrenmek için belki bütün insanlık tüm kaynaklarını buna ayırırdı. İşte entomologlar da bitki tozlaşmasında çok önemli bir rol oynayan bal arılarının artık neden daha az yaşadığını öğrenmek için çalışıyor. Maryland Üniversitesi’nden Anthony Nearman ve Dennis van Engelsdorp, kısalan bal arısı ömrünün kitlesel koloni kaybına yol açabileceğini gösteren matematik modelleri geliştiriyor.

1969 verilerine göre 34,3 gün yaşayan bal arılarının ortalama ömrü, artık 17,7 gün.

Arıcılıkta koloni kaybı anormal bir durum değil. Arılar doğal olarak yaşlanıyor ve koloniler çöküyor. Fakat 21. yüzyılın başından bu yana, özellikle 2006-2007 yılında, ABD’li arıcıların bazıları %90’a varan kayıplar yaşıyor ve bunun üzerine araştırmalar sürüyor. Koloni Çöküş Sendromu (Colony Collapse Syndrome) adı verilen durumun arkasında, arıların sinir sistemini etkileyen tarımsal ve kentsel pestisit kullanımı ve Varoa akarlarının etkisi olduğu düşünülüyor (Varoa akarı, bal arılarında deforme kanat virüsü adı verilen bir hastalığın yayılmasından sorumlu).

Yeni araştırmada, bilim insanları bal arılarını yetişkinliğe geçmeden hemen önce, henüz pupa aşamasındayken kovandaki hücrelerinden alıp laboratuvarda izole ediyor. ‘‘Dolayısıyla’’ diyor Anthony Nearman, ‘‘bal arılarının ömrünü kısaltan şey her ne ise, bu aşamadan önce gerçekleşiyor olmalı. Bu da genetik bir etken olasılığını doğuruyor. Eğer böyleyse, o halde daha uzun yaşayan arılar üretmek için bu genetik etkenlerden faydalanabiliriz.’’ Fakat, bal arılarının henüz larva aşamasındayken kovanda maruz kaldığı düşük seviye viral hastalık veya pestisitler nedeniyle daha az yaşıyor olması da mümkün. Günümüzde kullanılan bazı pestisitler 50 yıl önce yoktu ve bunların bir kısmı, özellikle de neonikotinoid adı verilen bir grup pestisite polenler aracılığıyla maruz kalan bal arılarının hastalıklara karşı daha dirençsiz olduğu da biliniyor.

Araştırmacılar, bu şekilde izole edilmiş bal arılarının beslenme şekliyle ilgili çalışırken, daha önce yapılmış benzer çalışmalara kıyasla daha kısa yaşadıklarını fark etmiş ve bunun üzerine 50 yıl boyunca yürütülen araştırmaları derinlemesine incelemeye başlamış. Söz konusu %50 kısalmanın arıcılık operasyonları üzerindeki etkisini karşılaştıran bir model sayesinde ortalama kayıpların %33 civarında olduğu belirlenmiş. Bu da, geçtiğimiz 14 yıl boyunca arıcılardan edinilen %30-40 kayıp oranlarıyla eşleşen bir veri.

Entomologların bundan sonraki hedefi, ABD ile diğer ülkelerdeki benzer verileri karşılaştırmak. Eğer ortalama ömür değerlerinde fark tespit edilirse, bunun altında yatan sebepleri karşılaştırabilir ve kesin sonuçlara varılabilir.

Bal arıları üzerindeki baskılar maalesef bunlarla sınırlı değil. Arı habitatlarının her geçen gün daraldığı bilinen bir gerçek. Biyoçeşitlilik kaybı, doğal alanların azalması, kentleşme gibi etkenler arıların besin bulmasını zorlaştırıyor. Bunların yanı sıra yakın zamanda yürütülen başka bir araştırma, kullanılan sentetik gübreler nedeniyle bitkilerin yaydığı elektrik alanında değişimler yaşandığını ve bombus arılarının polen topladığı çiçekleri algılamakta bu nedenle zorlandığını belirledi.

Bilim insanları, benzer durumları diğer canlılarda da gözlemliyor. Örneğin morina balıkları artık yetişkinliğe daha erken geçiyor, çünkü balıklar aşırı avlanma nedeniyle daha fazla büyüyecek fırsatı bulamıyor. Bal arıları da benzer bir “hızlı yaşa, genç öl” taktiği geliştirmiş olabilir.

Bu tip araştırmalarda karşılaşılan en büyük problem, laboratuvar koşullarıyla gerçek koşulların birbirinden farklı olması. Yani aslında geçtiğimiz 50 yıl içinde değişen herhangi bir şey, bal arılarının ömründeki kısalmadan sorumlu olabilir. Eğer yabani bal arılarının geçtiğimiz 50 yılda ömrünün nasıl değiştiğine ilişkin veriler bulunursa, bunlar günümüz verileriyle karşılaştırılabilir ve böylece bu yeni sonuçların laboratuvar koşullarından kaynaklanmadığı iddia edilebilir.

Bal arılarının bitkilerde tozlaşma için ne kadar önemli olduğunu artık hatırlatmaya bile gerek duymuyoruz. Herkes penceresinin önünde arı dostu bir bitki bulundurursa, bu sevimli ve önemli dostlarımıza bizim de faydamız dokunabilir.

REFERENCES

  • 1. https://phys.org/news/2022-11-honey-bee-life-spans-shorter.html
  • 2. https://www.sciencealert.com/the-life-of-a-honeybee-has-been-cut-in-half-in-just-50-years
  • 3. https://academic.oup.com/pnasnexus/article/1/5/pgac230/6814445?login=false
  • 4. https://academic.oup.com/pnasnexus/article/1/5/pgac230/6814445?login=false