
Grönland Bir Zamanlar Yemyeşilmiş
Dünya’nın en büyük adası olarak bilinen, buzullarıyla ünlü Grönland (İng. Greenland = Yeşil Topraklar), Atlas Okyanus’unun kuzeyinde, Danimarka’ya bağlı muazzam bir kara parçası. Adanın üçte ikisi kutup çemberi içinde bulunuyor. Sahil şeridi yaklaşık 40.000 kilometre ve bu da Dünya’yı çevreleyen ekvator çizgisine yakın bir uzunluk. Uydudan bakıldığında bembeyaz görünen Grönland, ortalama 1.500 m derinliğinde bir buz tabakasıyla örtülü. Bu derinlik, bazı yerlerde 3.000 metreye kadar iniyor. Yaşam koşullarının zorluğu ve sunduğu görsel manzaraların güzelliğiyle edebiyat ve sinemada bolca kullanılan bir tema olmakla birlikte, eski dönem kaşiflerin en çetin mücadelelerine sahne olmuş, gizemli topraklar.
ABD ordusuna bağlı bilim insanları, soğuk savaşın devam ettiği 1959 yılında Grönland’ta gizli bir proje yürütmüş, Sovyetler Birliği’ne yakın bir noktada 600 adet nükleer silah başlığını saklamak amacıyla bir üs kurmuştu. Bilimsel bir keşif süsü verdikleri Iceworm Projesi boyunca, buz tabakasının altında tüneller açarak gizli bir depolama alanı yaratmak hedeflense de bunun biraz fazla iddialı bir hedef olduğu ortaya çıkmış ve kamp 1967 yılında terk edilmiş. Fakat bundan bir yıl önce, 1966’da ordu mühendisleri gerçek bir bilimsel başarıya da imza atmış: Dünya’da ilk defa buz tabakasının derinlerine sondaj yapılarak, neredeyse 1.400 metre derinlikten araştırma amaçlı numune alınmış. Bir miktar donmuş çamur o dönemde muhtemelen pek ilgi görmemiş ve 1970’lerde Buffalo Üniversitesi’nde bir dondurucuya kaldırılmış, 1990’larda Kopenhag’a gönderilmiş ve birkaç yıl önce başka bir muhafaza alanına nakledilinceye kadar ortadan kaybolmuş. Tüm bu süre içinde ise hiç analiz edilmemiş.
2019’da Vermont Üniversitesi jeoloji araştırmacılarından Andrew Christ’ın eline geçen donmuş toprak numunesi, büyük bir şans eseri tüm bu yıllar içinde çözülmeden kalmış. Gayet sıradan bir prosedürle önce malzemeyi çözmek için ısıtan Christ ve çalışma arkadaşları, bu sırada suyun üzerinde yüzen koyu renkli parçacıklara rastlamış ve mikroskopla incelediklerinde bunların bitki kalıntıları olduğunu görmüş. ‘‘Heyecandan elimiz ayağımız tutmuyordu’’ diye anlatıyor Christ o anları. Buzulların aşındırıcı gücü, bu kadar eski kalıntıları genelde tamamen yok eder, fakat fosil olsalar bile neredeyse daha dün ölmüş gibi görünen narin bitkilere ait dokular bulmak, hiç beklenmeyen bir şey.
Grönland buz tabakasının 1.400 metre altında bitki kalıntıları bulunmasının yalnızca akademik açıdan değil, insanlığın geleceğine dair de oldukça önemli sonuçları var. Her şeyin başında, Grönland’ın devamlı buzlar altında olmadığını gösteriyor. En azından geçtiğimiz bir milyon yıl içinde bir dönem, hatta belki son birkaç yüz bin yıl içinde, bu kadar kuzeyde kalan bölgelerin bile kara yosunları, likenler ve muhtemelen ağaçları da barındıran yeşil alanlarla kaplı olduğu ortaya çıktı (Numunenin alındığı nokta, Grönland sahilinden 120 km içeride ve kutup noktasından yalnızca 1200 km uzakta). Yani, buzul çağları arasında yaşanan ılık dönemlerde Grönland’ın tüm buzulları eriyebiliyor. Bu, içinde bulunduğumuz insan kaynaklı küresel ısınma dönemi için de geçerli bir aydınlanma anı diyebiliriz. Grönland’ın diğer bölgelerinden daha önce alınan numunelerle karşılaştırıldığında, tüm buzul tabakasının tarih boyunca nasıl değiştiğine dair önemli bilgiler ortaya çıkıyor.
Numunenin alındığı 1966 yılından bu yana gelişen teknoloji sayesinde o dönem mümkün olmayan analiz yöntemleri kullanıldığı için, belki elli yıldan fazla süren bekleyişin de ironik bir yararı olduğu söylenebilir. Alüminyum ve berilyum izotop analiziyle, kozmik ışınlara maruz kalan (yani üzeri buzlarla kaplı olmayan) kuvars parçacıkların tarihlenmesinin yanı sıra, katmanlar içinde nadir bulunan oksijen formları kullanarak buzul katmanının şimdikinden çok daha ince olduğunu gösteren kanıtlar ortaya çıkarıldı. Numunede bulunan organik parçacıkların radyo-karbon analizi ve katmanın güneş ışığına ne kadar maruz kaldığını gösteren lüminesans (ışıldama) tekniklerinin sonuçları birleştiğinde, kutup bölgesindeki buzulların tarih içinde en az bir defa çözülmüş olduğu belirlendi.
Bu bulguların insanlık için ne anlama geldiği ise oldukça açık. Esas soru, Grönland buzullarının eriyip erimediği değil, hangi hızla eridiği. Bilim için heyecanlı bir gelişme olsa da, bu gezegenin canlıları için ürkütücü bir gerçek. Deniz seviyesinin 6 metre yükselmesine yol açacak kadar suyu bünyesinde barındıran buzulların ne hızla eridiğine ilişkin modeller hatalı olabilir. Deniz seviyesinin 6 metre yükselmesi ise Dünya’nın büyük kentlerinin neredeyse tümünü haritadan silebilir. Ayrıca, gezegenin kutup bölgelerinin diğer bölgelerden daha hızlı ısındığı zaten biliniyor. Bilim insanları, önümüzdeki yüz yıl içinde 8oC’lik bir artış öngörüyor. Bu, tüm Grönland buzullarını eritmeye yetecek bir ısınma.
Çalışmanın bir sonraki aşamasında, bulunan organik maddelerin DNA analizleri yapılacak ve araştırmacılar bu bitkilerin türlerini tespit etmeye çalışacak. Hatta bütün bir ekosistemin bile yeniden oluşturulması mümkün olabilir. Şimdiye kadar elde edilen bulgular, Kuzey Kutbu’nda günümüzde görülen tundra benzeri bir ekosisteme işaret ediyor. Ayrıca, 1966’da alınan numunelerin tümü henüz incelenmedi. Daha derinlere ait örneklerde üç milyon yıl öncesine ait katmanlara rastlamanın mümkün olduğunu söyleyen bilim insanları, yine bitki kalıntıları bulunduğu takdirde bunun şimdiye kadar buzulların altında keşfedilen en eski organik malzemeler olacağını iddia ediyor.
REFERENCES
- 1. https://phys.org/news/2021-03-scientists-stunned-beneath-mile-deep-greenland.html
- 2. https://www.atlasobscura.com/articles/camp-century-climate-core-plant