Modern çağda stres
“Stres” günümüzün en moda sözcüklerinden biri haline geldi. Son zamanlarda ne kadar stresli olduğunuzu gündeme getirmek hem kolay bir sohbet açıcı, hem de nahoş toplantılardan kurtulmak için geçerli bir mazeret olabilir.
Her gün ne kadar stresli olduğumuzdan şikâyet ediyoruz, peki stresin tam olarak ne olduğunu biliyor muyuz?
Stres ne demek?
Stresin net bir tanımı yok; araştırmacıdan araştırmacıya değişiyor. Stres kuramını bilim dünyasına Hans Seley 1930’lu yıllarda tanıttı. O zamandan beri de birçok farklı tanımı yapıldı. Örneğin, Stres, Katekolaminler ve Kardiyovasküler Hastalıklar (Stress, Catecholamines, and Cardiovascular Disease) adlı kitabında David Goldstein stresi şöyle ifade ediyor,
“Genetik olarak programlanmış ya da önceden öğrenilmiş veya birtakım olaylarla ilgili çıkarımlardan kaynaklanan beklentilerin, o anki iç veya dış dünyaya dair alışılagelmiş algılarla örtüşmediği durum. Gözlemlenen veya algılananla, beklenen ya da programlanan arasındaki fark birbirinin peşi sıra gelen, telafi edici tepkiler ortaya çıkarır.”
Goldstein açıklamasında stresin doğasıyla ilgili iki ipucu veriyor. İlk olarak hayatın nasıl akması gerektiğine yönelik belli başlı beklentilerimizin olduğunu ve bu beklentilerin kaynağının biyolojik ya da çevresel olabileceğini ileri sürüyor. Buna ek olarak, Goldstein, beklentilerimizin, durum algılarımızla her zaman aynı paralelde olamayabileceğini ifade ediyor. Beklentilerimiz, durum algılarımızla aynı yönde olmadığı zaman da kendimizi stres altında hissetmeye başlıyoruz. Bundan dolayı kendimizi sorunlar karşısında hazırlıksız veya yetersiz olarak değerlendirebiliyoruz.
Stres ve stres etkeni
Kaygı, korku, öfke, tükenmişlik, neşe, mutluluk… Stresliyken kendinizi hep kötü hissedeceksiniz diye bir şart yok. Nedense stresi, hep tatsız ve bir an önce üstümüzden sıyırıp atmak istediğimiz “kötü” şeylerle ilişkilendirmeye alışmışız. Aksine, kendimizi tükenmiş hissettiren veya duruma göre bizi motive eden şey strese verdiğimiz tepki değil, stresi doğuran olaylarla ilgili algıladıklarımızdır.
Tekrar altını çizecek olursak, stres kendi başına bize zarar vermez; asıl zarar veren, stresörle (stres etkeni) mücadele edebilmemizi (bir dereceye kadar mücadele etme isteğimizi) etkileyen, fiziksel ve duygusal tepkileri ortaya çıkaran stresli olaylardır.
Stres çevresel, psikololjik ve/veya fiziksel kaynaklı olabilir. Vücudun stresörlere verdiği tepki ve onlarla baş etme kabiliyeti, salgılanan hormonlara ve stresin etkilediği organlara göre değişir. Ayrıca vücut stres altında kaldığı sürenin uzunluğu veya kısalığı sonucu farklı hormonal sinyaller alır.
Akut stres
Varsayın ki dışarıda çok güneşli bir hava var ve parkta neşe içinde yürüyorsunuz. Çok erken bir saat olduğu için etrafta fazla insan yok. Bu parkta daha önce o kadar çok yürüdünüz ki, korkulacak hiçbir şeyin olmadığından emin bir şekilde yola devam ediyorsunuz.
Aniden arkadan bir köpek havlayarak peşinizden koşuyor. Güm! Stres tepkisi vermeye başladınız ve yakında bir apartmana doğru kaçıyorsunuz. Kendinizi güvende hissedeceğiniz bir yere ulaştığınızda, derin bir soluk alıp stresi üstünüzden atıp normal hayatınıza devam ediyorsunuz.
Köpeğin sizi korkutması bir akut stresör olmakla beraber kan dolaşımına epinefrin, norepinefrin ve kortizol gibi hormonların karışmasını tetikliyor. Kalp atışları hızlanıyor, göz bebekleri büyüyor, sindirim duruyor ve stres reaksiyonu hayatınızı tehdit eden durumdan bir an önce kurtulmanız için sizi kaçmaya veya savaşmaya hazırlıyor (ya da dona kalıyorsunuz). Tehdit sinyalleri yatıştığındaysa, vücut rahatlıyor ve normal fonksiyonları devam ediyor.
Ya sonsuza kadar bir köpek tarafından kovalansaydınız?
Kronik stres
Günümüzde karşı karşıya kaldığımız stresli durumların çoğu psikososyal kaynaklı. İşsizlik, maddi sıkıntılar, üniversite borçları, bir yakının vefatı, evlilik ve çocuk yetiştirmek… Modern çağın stresörleri arasında sayılabilir.
Her güne stresli bir şekilde başlamak vücudumuzu, optimal seviyede çalışması için gerekli kaynaklardan arındırır. Zihnin ve beynin dinlenemediği zamanlarda ise yaşam için büyük önem taşıyan organlar hasara uğrar.
Kronik stres:
- Kan damarlarının iç çeperinin hasarlanmasına ve atardamarlarda kolesterol/plak birikimine yol açabilir
- Sindirim sistemi kaslarındaki doğal ritmik kasılmaların (peristalsi) akışını bozabilir
- Mide asidine karşı hassasiyeti artırabilir – Mide yanması çekenler?
- Midede bulunan bakterilerde yapısal ve işlevsel değişimlere sebep olabilir
- İştahı artırabilir
- Bağışıklık sistemini bastırdığı için hastalıklara karşı direnci düşürebilir
- Karar verme yetimizi ve hafızamızı zayıflatabilir
- Baş ağrısı, yorgunluk ve hatta saç kaybı bile meydana gelebilir
Kısacası sağlıklı bir stres tepkisi hayatımızı tehlikeye atan durumlardan bizi korur. Fakat, stres uzun süreli olduğunda bu doğal tepki bize zarar vermeye başlar.
İyi haber: Vücudunuzun fısıltılarına iyi kulak verdiğinizde, sizi strese sokan durumları daha iyi tanımlayabilir, ihtiyaçlarınız ışığında da stresli olaylarla baş edebilirisiniz.
Siz stresten nasıl etkileniyorsunuz?
Sırada: Stresin psikolojik etkisi!
REFERENCES
- 1. Myslivecek, J. (2015). The basis of the stress reaction. Current Science, 109, 716-726. http://www.currentscience.ac.in/Volumes/109/04/0716.pdf
- 2. Vitaliano, P. P., Ustundag, O., Borson, S. (2016). Objective and subjective cognitive problems among caregivers and matched non-caregivers. The Gerontologist. DOI: 10.1093/geront/gnv690
- 3. http://dos.ku.edu.tr/sites/dos.ku.edu.tr/files/brochures/en/stress_0.pdf