
Sünger Kentlerle İklime Uyum
Önümüz yaz, havalar ısınmaya başlıyor ve acaba bu sene yazın su kesintileri yaşanacak mı diye düşünenlerimiz var. Öte yandan, iklim kriziyle ilişkili yağış dengesizlikleri, aşırı sıcaklar, okyanusların ısınması gibi sorunlar, gündelik hayatımıza dair endişeleri her geçen yıl daha fazla hissedilir hale getiriyor. Ancak, yaz ortasında yaşanan fırtınalar, t-shirt’le gezdiğimiz kış ayları, bir gün içinde sıcaklıkların 15-20 OC değişmesi ve benzeri beklenmedik iklim olayları yalnızca gündelik hayatımızı doğrudan etkilemiyor; örneğin hassas bir takvime dayalı tarım uygulamalarını şaşırtıyor, hem daha uzun vadede hem de daha geniş coğrafyalarda bütün canlıların, dolayısıyla biyoçeşitliliğin geleceğini de şekillendiriyor. Çok sayıda insanın bir arada yaşadığı, yoğun nüfuslu kentlerde ise iklim dengesizliğinin etkileri çok doğrudan hissedilebiliyor. Su tedariği için barajlara bağımlı kentler, kuraklık zamanında su kıtlığı yaşarken yaz ortasında bir gün içinde metrekare başına yüzlerce kilogram yağış alabiliyor. Bu, hem çok değerli yağmur suyunun ziyan olmasına hem de betonlaşmış kent yüzeylerinden akan suyun can ve mal kaybına yol açtığı, toprak erozyonunu da güçlendiren taşkınlara neden oluyor. Geçtiğimiz sene Pakistan’da yaşanan sel felaketi, bu durumu her yönüyle gözler önüne seriyor. Fakat bu durum, yalnızca Pakistan gibi üçüncü dünya ülkeleriyle sınırlı değil; 2021 yılında Avrupa’da özellikle Hollanda, Belçika ve Almanya’yı vuran ani taşkınlar, hepimizin aynı gemide olduğunu açık ve net biçimde gösterdi. 20. yüzyılın başından bu yana üç gün üst üste en yüksek sıcaklıkların kaydedildiği bir haziran ayında, iki gün boyunca süren yağışlar toplam 160 mm/m2 (bir metrekareye 160 kilogram) yağmur suyu bıraktı; rezervuarlar doldu, kanalizasyonlar taştı, dereler bentlerini aştı, kentler ve kasabalar tamamen su altında kaldı.
İster düzenli ister ani olsun, Dünya’da çok fazla suyla baş etmek zorunda olan ve bunun için çeşitli yöntemler geliştiren birçok şehir var.
Ekolojik, bütüncül, onarıcı yaklaşımların ve tasarımların temelinde doğayla mücadele değil, doğayla işbirliği yatıyor. Yani, güneş, su, rüzgâr, toprak, bitkiler, hayvanlar, vb. doğal güçleri veya varlıkları istek ve ihtiyaçlarımızı karşılayacak biçimde yönlendirirken, oluşturabilecekleri tehdit ve tehlikeleri de saptırmak. Su yönetimini şehir planlamasının dokusuna işleyecek biçimde tasarlamak, tıpkı bir sulak alan gibi fazla suyu emerek kurak dönemde bu fazla suyu yavaş yavaş geri bırakmasını sağlamak, bir tür “sünger” işlevi kazandırmak, son yıllarda suyla ilişkili ciddi felaketlerin önüne geçmek için kabul gören bir yaklaşım. Hatta, “sünger kent” kavramı ülkemizde de yer edinmeye başladı.
Sünger kentler, Birleşmiş Milletler kaynaklarında ağaçlar, göletler ve parklardan oluşan bol miktarda yeşil alanın fazla yağmur suyunu emdiği ve taşkınları engellediği kentsel alanlar olarak tanımlanıyor ve uzmanlar, iklim krizi kaynaklı taşkınların ve bu taşkınların yol açtığı sorunların önüne geçmek için şehirlerin bu gözle tasarlanması veya yeniden düzenlemesi gerektiği konusunda hemfikir. Doğa odaklı tasarımlar, parklar, bahçeler, göletler, yeşil çatılar, yapay sulak alanlar, geçirimli (suyu süzerek toprağa emdiren) kaldırımlar ve benzeri birçok yöntem, sünger kent çerçevesinde kullanılıyor.
Yağmur suyu hasadı veya doğayla işbirliği içindeki su yönetiminin temelinde üç aşamalı bir yaklaşım yatıyor; suyu yavaşlatmak, yaymak ve toprağa süzülmesini sağlamak. Ölçek ne olursa olsun, küçük bir bahçe veya yüzlerce dönümlük bir kent parkı, izlenen yöntem aynı. Bu doğrultuda, Dünya’nın çeşitli büyük şehirlerinde hayata geçirilmiş birçok proje var. Bunlardan bazılarını aşağıda okuyabilirsiniz.
Bangkok, Tayland
Tayland Körfezi’nin ağzında, Chao Praya sulak alanının üzerine kurulmuş olan on bir milyon nüfuslu başkent Bangkok, deniz seviyesinden yalnızca 1,5 metre yüksekte ve artan kentleşme nedeniyle her geçen gün batıyor (Yılda 2 cm). 2011 yılında yaşanan ve yüzlerce insanın canını alan büyük sel felaketinden sonra, mimarlar ve şehir plancıları çözümler üzerine çalışmaya başlamış. Bunlardan biri, mimar Kotchakorn Voraakhom’ın kent merkezi için planladığı ve 2017 yılında tamamlanan, 45.000 m2 üzerine kurulu park. Hafif eğimli bir topoğrafya üzerine kurulu yeşil alan, üzerinden akan yağmur suyunu bahçelere ve yapay sulak alanlara yönlendiriyor, sonra da en alt kotta bulunan su tutma göletine aktarıyor. Bununla birlikte, inşaat sırasında alanın altına gömülmüş olan tanklarda 600 ton kadar su biriktirebiliyor. Parkta toplam 4 milyon litre su tutulabiliyor. Bunun gibi yeşil alanlar, su tutmanın yanı sıra hava kirliliğini azaltıyor ve ısı adası etkisinin yol açtığı aşırı sıcaklıkları da dengeliyor.
Pekin, Çin
Çin hükümeti, 2012 yılında Pekin’i vuran büyük sel felaketinden sonra, 2015 yılında yeni bir proje başlatarak 16 sünger kent oluşturma fikrini hayata geçirmeye başladı. Bu alanda çalışan mimar Kongjian Yu, “Bütün kentler suya bir düşmanmışçasına direnmeye çalışıyor” diyor ve sünger kentlerin suya daha fazla alan açmayı gerektirdiğini ekliyor. Proje başlamadan önce betonarme bir drenaj kanalı olan Pekin’deki Yongxing Park alanı, artık bitkiler ve ağaçlarla dolu, çocuk parkları ve yürüyüş yollarıyla birbirine bağlı, taşkın sularını kontrol altında tutan ve yağmur suyunu filtreleyen bir sünger park halini almış.
Kopenhag, Danimarka
2011 yılında Danimarka’nın başkenti Kopenhag, neredeyse bir yıllık yağışların yalnızca birkaç saat içinde yeryüzüne düştüğü büyük bir felaket yaşadı ve şehrin bazı bölgeleri 1,5 metre su altında kaldı. Maddi zararın bir milyar dolar olduğu söyleniyor. Bu felaket, kent yöneticilerini hemen harekete geçirdi ve bu nedenle muazzam bir “iklim parkı” planı yapıldı. 1928’de kurulmuş olan parkı bir iklim parkına dönüştürmek ise oldukça zorlu bir iş, çünkü hem parkın kültür mirası geçmişini korumak hem de geleceğe hazırlamak gerekiyor.
Eğimli bir arazinin tabanında yer alan, 35.000 m2 alana yayılmış iklim parkı, yüz yılda bir yaşanabilecek bir şiddetli yağış olayında tamamen suyla dolabilecek şekilde tasarlanmış. Yağış azalana kadar bir tampon görevi görmesi için düzenlenen alan, yaklaşık 25 milyon litre su tutabiliyor. Bunu sağlayabilmek için başlangıç noktası olarak seçilen betonarme bir spor alanı, 3 metre derinleştirilmiş. Yağmur suyu önce bu alana doluyor, sonra yanındaki bir gül bahçesinin çanaklarını dolduruyor ve oradan bitişik göle taşıyor. Aynı zamanda, Tayland’daki örnek gibi yeraltında yerleştirilen sarnıçlar sayesinde, çevredeki konutlara su sağlayabilmek amacıyla yağmur suyu hasadı yapabiliyor. Tüm parkı çevreleyen bir duvar ise, asırlık ağaçlara zarar vermeyecek şekilde inşa edilmiş ve ihtiyaç durumunda tüm parka dolan suyu tutabiliyor.
Tucson, Arizona, ABD
Yağmur suyu yönetimi ve sünger kent çalışmaları, yalnızca büyük kentler, kent merkezleri ve merkezi yeşil alan sistemleriyle sınırlı değil. ABD’nin tipik çöl iklimine sahip Arizona eyaletinin küçük bir yerleşimi olan Tucson’da, vatandaşlar kendi olanakları dahilinde, ölçeği küçük ama etkisi büyük projeler yürütüyor. Bilinçli ve duyarlı vatandaşlardan oluşan bir ekip, kendi mahallelerinde yollar ve kaldırımlar gibi geçirimsiz yüzeylerden akıp giden ve ziyan olan yağmur suyunu, bu geçirimsiz alanların bitişiğinde oluşturdukları küçük fakat çok sayıda su tutma çanakları, hendekleri, vb. yapılarla donatmış ve böylece her yıl milyonlarca metreküp yağmur suyunu yeniden toprakla buluşturmayı başarmış. Üstelik, bu çanakları yöre iklimine uyum sağlamış doğal, meyve ve yemiş veren bitkilerle düzenleyerek hem gıda üretiyorlar hem ısı adası etkisini azaltıyorlar hem de sosyal bir komşuluk ilişkisi ağı oluşturuyorlar.
İnsanların çıkış noktası, aslında çok çok az yağış alan Tucson gibi bir yerde dahi (yaklaşık 250 mm/m2/yıl), belediyenin sağladığı toplam evsel su tüketim miktarından fazlasının yağmur olarak yerleşim alanına, yani suyun insanlarca tüketildiği yere düştüğünü fark etmekle başlamış. Kısaca, kent halkının ihtiyaç duyduğu kullanım suyundan daha fazlası, zaten yağmur suyu olarak düşüyor. Bu kullanım suyunu çok uzaklardaki Colorado Nehri’nden, yüksek düzeyde enerji tüketerek borular ve pompalarla taşımak yerine, evlerin çatısına düşen yağmuru bahçelerdeki su depolarında biriktirerek kullanmaya başlamışlar. Bu, küçük bir etki gibi görünse de, çöl ikliminde dahi yalnızca yağmur suyu hasadı ile konforlu bir hayat sürmenin mümkün olduğunu göstermiş. Yağmur suyu hasadının yanı sıra, evlerdeki atık suları peyzaja yönlendirerek, peyzajda doğal bitki türleri kullanarak ve çeşitli diğer tasarruf yöntemlerini de bir arada değerlendirerek, gerçek anlamda bir sürdürülebilir su yönetiminin mümkün olduğunu ortaya koymuşlar. Zamanla, yerel yönetim de bu uygulamaların önemini fark etmiş ve benzer çalışmalar yürütmek isteyen vatandaşlara destek olmaya başlamış.
İzmir, Türkiye
Ülkemizde İzmir, kendini bir “sünger kent” olarak tanımlama sürecine adım atan ilk şehir. Geçtiğimiz sene İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından başlatılan bu sünger kent projesiyle birlikte, yağmur parkları, doğal su tutma göletleri, geçirimsiz yüzeyleri geçirimli yüzeylerle değiştiren peyzaj düzenlemeleri ve havza bazında yağmur suyu yönetimi çalışmalarına yönelim üzerinde duruluyor.
‘‘Yağmur suyu yönetimi, yeşil altyapı teknikleriyle doğadan yararlanarak suyu yakalamayı, depolamayı ve temizlemeyi hedefler. Bu doğrultuda kentsel taşkınları ve kentsel ısı adası etkisini hafifletir, yağmur suyu altyapısı ile yapılı çevreyi ve biyolojik çeşitliliği iyileştirir. Yüzey akışı sularında kirlilik etkenlerini azaltarak sağlıklı çevre oluşturmayı hedefler. Toplanan ya da hasat edilen yağmur suyu, sulama amaçlı veya evsel amaçlı kullanılır.’’
‘‘[Sünger kent yaklaşımı], temel olarak kentsel alanlar üzerine düşen yağmur suyunu yeşil altyapı teknikleri kullanarak yönetmeyi hedefler. Ana fikir, yağmur suyunun mümkün olduğunca düştüğü alanda toplanması, depolanması ve sızdırılması üzerine kuruludur. Böylelikle, sokaklarda ve yollarda oluşan yüzey akışı azaltılarak mevcut altyapı sistemleri rahatlatılır ve taşkınlar önlenir. Bunun yanı sıra, uygulanan yeşil altyapı teknikleri sayesinde ekolojik çevre gelişir, biyoçeşitlilik artar ve kentsel ısı adası etkileri azaltılmış olur.’’
İzmir Büyükşehir Belediyesi, sünger kent projesi kapsamında ilgili vatandaşların kendi evlerinde su hasadı yapabilmesi için 5.000 adet yağmur suyu deposu dağıttığı ve kendi bahçelerinde 10.000 adet yağmur bahçesi oluşturabilmesi için teknik destek sağladığı bir çalışma da başlattı.
Araştırmalar, kentsel su yönetimini doğal yöntemlerle ele almanın, geleneksel insan yapımı yöntemlere kıyasla %50 daha ucuz ve %28 daha etkili olduğunu gösteriyor. İklim krizinin derinleştiği, aşırı doğa olaylarının ciddi boyutta sosyoekonomik istikrarsızlığa yol açmaya başladığı şu günlerde, daha düşük teknolojiyle çalışan, karbon ayak izi daha düşük ve aynı zamanda daha ucuz yöntemlere geçmek, kısaca milyonlarca yıllık evrim süreci içinde mükemmelleşmiş doğal süreçlere, yapılara ve yaklaşımlara yönelmek, yani doğaya güvenmek, yapabileceğimiz en iyi şey.
REFERENCES
- 1. https://edition.cnn.com/2023/03/26/world/flooding-cities-water-design-climate-intl/index.html
- 2. https://www.euronews.com/green/2022/10/22/china-s-sponge-cities-are-a-revolutionary-rethink-to-prevent-flooding
- 3. https://climatechampions.unfccc.int/what-are-sponge-cities-and-how-can-they-prevent-floods/
- 4. https://www.economist.com/europe/2021/07/16/devastating-floods-in-germany-warn-europe-of-the-dangers-of-warming
- 5. https://sungerkent.izmir.bel.tr/
- 6. Lancaster, Brad, Rainwater Harvesting for Drylands and Beyond, 2019, Rainsource Press