“Uzayda yalnız mıyız?” meslekte yeni bilim yazarlarının ilk astrobiyoloji yazılarının vazgeçilmezi olan bu klişe giriş bugünlerde pek rağbette değil. Neredyse hergün açıklanan Güneş dışı gezegen keşifleri ve gökbilimcilerin yalnızca Samanyolu’nda yaşam destekleyebilecek on milyarlarca gezegen bulunduğu yolundaki hesaplarıyla soru artık “Neredeler?” biçimine dönüştü. Bu merakın birkaç astronotun takıntısı olmaktan çıktığı, “uzaylı”nın sesini koca bir kulakla, Porto Riko’daki 300 metre çaplı Arecibo radyo teleskopuyla duymaya çalışan SETI (Dünya Dışı Uygarlıklar Araştırması) projesince derlenen terabaytlar düzeyindeki verilerin incelenmesine yardımcı olmak için bilgisayarlarını hizmete sunan milyonlarca gönüllüden belli.
Uzaylıların yanımızda yöremizde varlığını gösterecek sinyalleri dinlemeye çalışmanın bir zararı yok. Bunu zaten aşağı yukarı 50 yıldır yapıyoruz. Radyo dalga boylarını taramanın ya da yüksek enerjili lazer atımları var mı diye bakınmanın yanısıra “pasif araştırma” alanına giren alternatif yöntem önerilerinde de sayı sıkıntısı görünmüyor. Bunlardan biraz zorlanmış hayal güçlerinin ürünü izlenimi veren bazıları, Rus astrofizikçi Nikolai Kardashev’in süperuygarlıklar sınıflandırılması üzerine kurgulanmışa benziyor.
İçlerinden birine göre gökadaların karanlık kovuklarında ileri bir uygarlığın, tüm enerjisini kullanmak için bir yıldızın çevresinde inşa ettiği (ve dolayısıyla onu görünmez kıldığı) Dyson küreleri aranmalı. Bir başkasıysa, uzayda gezebilen türlerin itki için oluşturdukları atom boyutlarında “karadelik motorlarının” gözlenmesini öneriyor. Daha bir başkasına göre de yıldızlarının önünden geçen garip yapıda (örneğin, piramit biçimli) gezegenlere dikkat edilmeli. Olası “uzaylı işaretleri” arasında yıldızların çevresinde madenleri sömürülmüş asteroidler ya da sözde bir süperuygarlığı temsil eden, ama yeterince uygarlaşmamış gezginlerin Güneş Sistemimizden geçerken gemi dışına döktükleri makine parçaları ya da başka mühendislik ürünü biçiminde “çöp” de sayılıyor.
Ama iş taktik değiştirip akıllı uzaylıların ilgisini “çekme” girişimlerine gelince, tepkiler fikre sıcak bakmamaktan, aktif muhalefete kadar uzanıyor. Bir İspanyol üniversite psikologunun yaptığı anket, insanların bir yabancı uygarlıkla temasa çalışmak için hazırlıklı olmadığını ortaya koyarken, ünlü bir fizikçiye göre de proje “düpedüz intihar”. Yine de iflah olmaz “temas” militanları, bazen yaratıcı yöntemlere de başvurarak yerimizi “ifşa etmeyi” sürdürüyorlar.
Samanyolu’nda yaşamı destekleyebilecek on milyarlarca gezegenin varlığına işaret eden bulgular ve dünya benzerlerinin birbiri peşisıra keşfinin bir gün uzaylının kapımızı çalmasını kaçınılmaz kıldığını düşünüyor olmalı ki, İspanya’nın Cádiz Üniversitesi’nden nöro-psikolog Gabriel G. de la Torre, buna nasıl tepki gösterileceğini merak etmiş.
Kardashev Ölçeği SETI doğal bir açıklaması yapılamayan bir sinyal yakalayacak olursa, kaşların yukarı kalkacağını tahmin edebilirsiniz. Belli ki, ileri bir uygarlıktan geliyor. Tamam da, ne kadar ileri? Rus (O zamanlar Sovyet) astrofizikçi Nikolai Kardashev bize bir ölçüt sunmuş bulunuyor. 82 yaşındaki bilimci, 1964 yılında yayımladığı ve “Kardashev Ölçeği” diye ünlenen makalesinde ileri uygarlıkları, yararlanabildikleri enerji düzeyine göre üç kategoriye ayırdı. İlk basamakta, gezegeninin tüm enerjisini kullnabilen Tip I uygarlık yer alıyor. Bu da, kendi dünyamız örneğinde okyanus sularının içerdiği 130 katrilyon ton hidrojenin helyuma dönüştürülerek elde edilecek füzyon enerjisi demek. Uygarlığı milyarlarca yıl ayakta tutacak bu enerjinin ayrıca fotovoltaik hücreler ve gün ışığı kolektörleriyle sağlanacak Güneş enerjisi, yanı sıra rüzgar enerjisi, hidroelektrik santraller gibi yenilenebilir enerji kullanımıyla desteklenmesi de gerekiyor. Tip II uygarlık statüsüne çıkabilmek için, ilk başta bu mühendislik başarılarını çok sayıda güneş sisteminde çok sayıda gezegene yaymak gerekecek. Ancak, süper sıfatını hakeden bir uygarlığın, tüm enerjisini sömürmek için bir yıldızı çepeçevre saran (ve fizikçi Freeman Dyson’un düş gücü ürünü olduğundan onun adıyla anılan) “Dyson Küreleri” ya da en azından enerji santrali uydular ya da yaşam alanlarından oluşan Dyson kuşakları ya da sürüleri meydana getirmesi de lazım Bu tipten uygarlıklardan görece daha ileri olanları, “yıldızları yedirerek” kara deliklerin gücünü kullanıma açabilirler ya da kendi amaçları için kullanmak üzere bir yıldızın üzerindeki malzemeyi soyabilirler, artık bir sanayi yan ürünü haline gelmiş olacak karşımaddeyi kullanabilirler, kuramsal olarak karadeliklerin öteki ucunda yer alan “beyaz deliklerden” püsküren enerjiyi hizmete alabilirler ya da evrendeki en şiddetli olaylar olan gama ışın patlamalarının enerjisinden yararlanabilirler. Kardashev Ölçeği’nin tepesinde yer alan Tip III uygarlıklar, üstünlüklerini Tip II uygarlıkların yöntenlerni tek tek her yıldızda uygulayarak ve hatta belki de gökadaların büyük çoğunluğunun merkezlerinde bulunduğu düşünülen dev kütleli karadeliklerin gücünü de “işletmeye alarak” bir ya da birçok gökadanın toplam enerjisini kullanarak kanıtlayanlar. Kardashev ölçeği daha sonra başkaları tarafından tüm evrenin toplam enerjisini kullanabilen Tip IV uygarlıklar ve çok sayıda evrenin tüm enerjisinden yararlanabilen Tip V uygarlıkları da kapsayacak biçimde genişletildi. Her ne kadar Kardashev bizim erişebildiğimiz teknolojik düzeyi görmezden gelme inceliğini göstermiş olsa da, başkaları fosil yakıt temelli teknolojimizin gezegenimizin sunduğu her şeyi kullanabilmekten çok uzak olduğu gerekçesiyle bize Tip 0 uygarlık kategorisinin mahcubiyetini uygun gördüler.
Bilinçli yorumları tercih eden araştırmacı, insanlığın nitelikli temsilcilerinin gezmeye meraklı uzaylılarla karşılaşmaya hazırlık derecesini ölçmek için 116 İspanyol, Amerikalı ve İtalyan üniversite öğrencisine ayrıntılı bir anket doldurtmuş. Katılanlar, gökbilim, cisimlerin kozmostaki yerleri, ortamı algılayabilme düzeyleri, uzaylılarla karşılaşma olasılığı konusundaki düşünceleri ve dini duygularının derinliği açılarından değerlendirilmiş.
Bulgular, ne yazık ki “Hey, bakın, biz buradayız” yönteminin eylemcilerinin heveslerini kamçılayacak türden değil. De la Torre, "… kozmos ve içinde aldığımız yer konusunda belli bir eğitim seviyesindeki toplumun bilgisi hâlâ yetersiz. Demek ki, elimizdeki en iyi aracı, eğitimi kullanarak, kozmik bilinci, zihnimizin çevremizdeki genel gerçekliği daha iyi kavramasını sağlayacak biçimde geliştirmeliyiz” diyor. Araştırmada, bilim ve teknolojideki büyük ilerlemeye karşın, üniversite öğrencileri – ve herhalde toplumun geri kalanı – gökbilimle ilgili pek çok konuda yetersiz bulunmuş. Görünen, kozmik olaylara dini inançlar penceresinden bakmaları ve Dünya boyundaki krizlerin çözümünü de politikacılara bırakmaları.
Araştırmacı, “Olası bir dünya dışı uygarlıkla ilişkilerimizde manevi düşünce kalıplarına başvurmamalıyız; çünkü bunlar, dinin ağır etkisi altındadır. Bizden daha akıllı varlıklar neden ille de “iyi” olacaklar ki?” diyor. Öte yandan, dünya dışı varlıklar araştırmasının birkaç bilimcinin tekelinde olmasına da itirazı var. İhtiyatı elden bırakmayan De la Torre, niyetleri ni bilemeyeceğimiz dünya dışı varlıklarla temas işinin “bu konular üzerinde adam gibi bir eğitimden sonra”, tüm insanlığın kararına bırakılması gerektiğini savunuyor.
Dikkat yanlılarından biri de, daha önce de “iyi niyetli olsalar bile uzaylıların, savunmamızın olmadığı hastalıklar biçiminde istenmeyen hediyelerle birlikte gelebilecekleri” uyarısını yapmış bulunan ünlü fizikçi Stephen Hawking’den başkası değil.
Daha yakınlardaysa, karadelikler ve evrenin geneli üzerindeki kuramlarının yanısıra esprili stiliyle de tanınan bilimci, “Stephen Hawking ile Uzaya” adlı belgesel dizinin 2010 yılında gösterime girişinde verdiği demeçte, tanıdık bir türün verdiği ipuçlarına işaret ederek uzaylıların iyiniyetine güvenilemeyeceğini şöyle vurguluyordu: “Uzayda akıllı yaşamın karşılaşmaktan hoşlanmayacağımız bir biçim alabileceğini görmek için kendimize bakmamız yeter”. “Evleri olan gezegenin tüm kaynaklarını tüketmiş olup muazzam gemilerde yaşadıklarını düşünebiliyorum. Böylesine gelişmiş uzaylılar belki de göçebe haline gelmiş ve önlerine çıkan her uygun gezegeni zaptedip yerleşmek peşinde olabilirler.”
Hawking, tehlikeyi daha anlaşılır kılmak için uzaydan bir ziyaretin, Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’ya “Amerika yerlleri için hiç de hayırlı olmayan” gelişi ne benzeyebileceğini söylüyor.
Ne var ki, uyarılar, geç kalmış olmaları bir yana, kendilerini uzaylıları Dünyamıza çekmeye adamış militanları yoldan çevirme gücünden uzak görünüyorlar. Bir kere, yerimizi aşağı yukarı 100 yıldan beri, ilk radyo yayınlarından başlayarak sürekli ilan ediyoruz. Radyo dalgaları ışık hızında yayıldığına göre, uzayda yüz ışık çaplı bir küre içinde bulunabilecek uzaylılar, eğer yeterince akıllılarsa Dünyamızın koordinatlarını belirlemiş olabilirler.
SETI’nin önde gelen “uzaylı avcılarından” Dan Werthimer, on yıllardır süren çabaya yeni finans sağlamak için bir ABD Kongre komisyonuna yaptığı sunumda, bu hesapça ilk televizyon yayınlarımızın bu hacim içinde 10.000 yıldızı geçmiş olması gerektiğine işaret ediyordu. “Yakınlardaki yıldızlar ‘Simpsonlar’ı gördüler. Biz yayın yapabiliyorsak, belki başka uygarlıklar da bizim yönümüze sinyaller gönderiyorlardır ; bunlar bizimkiler gibi uzaya ‘sızıyor’ olabileceği gibi, bilinçli gönderilmiş bir sinyal de olabilir.”
Kendi bilinçli gönderilerimize gelince, ünlü gökbilimci Carl Sagan ve uzayda akıllı yaşam olasılığı konusundaki formülün sahibi Frank Drake tarafından tasarlanan uzaylılara ilk mesajımız , 1972 ve 1973’te Pioneer 10 ve Pioneer 11 uzay araçlarıyla gönderildi. Mesajlar, üzerlerine bir erkek ve bir kadın figürüyle birlikte Güneş Sistemi’nde yerimizi gösteren semboller ve doğru yola işaret eden bir düzine kadar atarcanın işaretlenmiş olduğu birbirinin eşi iki metal plaka şeklindeydi. Ayrıca bir hidrojen atomunu ve elektronunun spin tersinmesini gösteren sembolIer de içeriyordu. Bunun önemi, tersinme sırasında 21 cm dalga boyunda radyo dalgaları yayınlanması, ve hidrojen evrendeki en bol element olduğundan bu radyo dalgalarının uzayın her yerinde görülmesiydi.
Amaç, uygarlığımızın en azından bunu bilecek kadar akıllı olduğunu olası uzaylılara göstermekti. Bu ilk mesaj, sıradan bir insanın görünce anlayabileceği tek mesajdı; ama sonradan eleştirilmesinin nedeni de uzaylı yerine insan algısına hitap ediyor olmasıydı.
O zamandan bu yana Active SETI, ya da ünlü Rus radyo gökbilimcisi ve önde gelen uzaylı avcılarından Aleksandr Zaitsev’in koyduğu isimle METI (Messagıng to the Extra-Terrestrial
Intelligence – Uzaylı Uygarlıklara Mesaj) şemsiyesi altında birbirleriyle daha gevşek bağlantıda “uzaylıya mesaj” grupları, olası dünya dışı uygarlıklarla temas için birçok girişimde bulundular. Bunlar arasında, Kırım’daki Yevpatoria Gezegen Radarı adlı radyo teleskopla gönderilen “Kozmik Çağrı”lar da bulunuyor. Bir başka Zaitsev girişimi olan “ETI’ye (Dünya dışı akıllı varlıklara) Teenage Çağrısı” bir elektronik müzik kaydı içerirken, NASA bir Beatles parçası gönderdi ki, bunların o kılı kırk yararak bilgisayar dilinde hazırlananlardan daha iyi bir iletişim aracı olduğu savunulabilir! Bu (bilgisayarca) mesajlarda görünense, bir grid üzerinde değişik kombinasyonlarda kümelenmiş karelerden oluşan ve anlamları, afallamış biz Dünyalılara uzmanlarca ancak sayfalar dolusu açıklamayla anlatılabilen satırlar ve dijitalleştirilmiş bir insan şekli (tanınabilen yegane sembol).
Bazı mesajlarsa, insanların kullandığı harflerin anlamlarını, hangi seslere karşılık geldiklerini, bunların hangi sözcükler oluşturduğunu ve bu sözcüklerin değişik dillerde ne anlama geldiklerini çözmenin ileri uygarlıklar için çocuk oyuncağı olacağı beklentisiyle sıradan halk tarafından günlük dilde de gönderildi.
2012 yılında Arecibo radyo teleskopu, “Wow sinyali” diye adlandırılan güçlü, ama tekrarlanmamış bir mesaja “cevap” olarak Yay (Sagittarius) Takımyıldızı bölgesine 10.000 twitter mesajı gönderdi. (21 cm) hidrojen çizgisiyle neredeyse aynı frekanstaki sinyal, cevaptan 35 yıl önce, Ohio Eyalet Üniversitesi’nin “Büyük Kulak” adlı radyo teleskopunun gökyüzünü taradığı 72 saniye içinde kaydedilmişti. Sonraki taramalardaysa sinyale bir daha rastlanmamıştı.
Öte yandan Pennsylvania Eyalet Üniversitesi doktora sonrası araştırmacısı Jacob Haqq-Misra ve (artık yaşamayan) işadamı Pierre Fabre, 2013’te Lone Signal adlı bir organizasyon başlatarak uzay meraklılarını, Çoban (Boötes) Takımyıldızı bölgesinde 17.6 ışık yılı uzaklıkta, bir gezegen sistemine sahip olabilecek bir kırmızı cüce yıldız olarak varlığını ieri sürdükleri Gliese 526 adlı bir yıldıza twitter usulü 144-kelimelik mesajlar göndermeye çağırdılar. Ekip, bu projeyle dünyanın çeşitli yerlerinde bir radyo teleskoplar ağı kurmaya harcanacak 100 milyon dolar gelir elde etmeyi umuyor. California’da Carmel kasabasında Jamesburg Yer İstasyonu adlı, yeniden devreye alınan bir radyoteloskopla gönderilen mesajlar 2031 yılında hedeflerine ulaşacaklar.
Türünün en büyüklerinden olan Kırım’daki Yevpatoria radyo teleskopu ya da gezegen radarı,benzerlerinde olmayan bir avantaja sahip: Radyo sinyallerinin, çevrelerinde yaşam taşayan gezegenlerin dönüyor olabileceği uzak yıldızlara gönderilmesine olanak veren güçlü vericiler.
Hedef yıldızın çevresinde, mesajların şifresini çözüp hemen cevaplayan linguistik alanında uzman uzaylıların yaşadığı gezegenlerin dolandığını varsayacak olursak, ilk mesajları gönderenlerin posta kutularını kontrol etmek için 2048 yılını beklemeleri gerekecek. Projeyi destekleyenler arasında öne çıkan bir isim de, 30-40 yılda yapay zekanın insanlarınkini geçmesinin ardından , artık yalnızca biyolojik olmaktan çıkacak ve hem yapay zeka, hem de nanoteknoloji ürünleriyle büyük ölçüde gelişecek insanın evrene hükmedeceğini öngören füturist Ray Kurzweil da var. Kendisinden beklenebileceği gibi ünlü bilgisayar uzmanı, uzaylı muhataplarına, bu mesaj kendilerine ulaştığında, bilgisayarlar sayesinde insan ırkının çok daha zeki olacağını belirtti.
İşte o zaman belki yeni anketlere katılan deneklerin uzaylılarla haşır neşir olma konusundaki cevapları, Cádiz araştırmacısının bulduğu kadar olumsuz olmayacaktır.
REFERENCES
- 1. “Are we ready for contact with extraterrestrial intelligence?”, FECYT - Spanish Foundation for Science and Technology, 6 Mayıs 2006
- 2. “Hawking: Aliens may pose risk to Earth”, The Daily Telegraph, 25 Nisan 2010
- 3. “Active SETI”,Wikipedia, http://en.wikipedia.org/wiki/Active_SETI
- 4. “Alien Life Discovery Could Happen Within 20 Years”, Discovery News, 22 May 2014, http://news.discovery.com/space/alien-life-exoplanets/alien-life-discovery-could-happen-within-20-years-140521.htm#mkcpgn=emnws1