Sahi, “İnsan Tam Olarak Neydi?”
Modern insanın kökeni, Homo sapiens‘in Afrika’da doğuşuyla başlar. Atalarımız yaklaşık 300.000 yıl önce, Afrika’nın sıcak topraklarında yürümeye başladılar ve o günden bu yana insanlık Dünya’nın her yerine yayıldı. Bu yolculuğa yakından bakıldığındaysa, yaşananlar bir hayli enteresan görünüyor!
İnsanın kökeni ve evrimi, belki de şimdiye kadar en merak edilen konulardan biri. Modern insanın kökeni ve yayılışı hakkındaki çeşitli görüşler, bilim insanlarını uzunca yıllar meşgul etmiş ve etmeye de devam edecek! 20. yüzyılın ikinci yarısında en çok kabul görmüş iki görüşten ilki, modern insanın Afrika’daki tek bir popülasyondan türediğine ve daha sonra bu popülasyonun diğer insan türlerinin yerini alarak yayıldığına dayanıyordu. Diğer görüş ise, modern insanın atasal popülasyonlarının erken dönemde Afrika’dan göç ettiğini ve farklı insan alt türlerinin dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı ortamlara uyum sağlayarak evrimleştiğini savunuyordu. İnsanın kökeni ve geçmişi hakkındaki bu tartışmalar, genetik biliminin bize sunduğu inanılmaz keşiflerden çok önceleri başladı, şimdiyse önümüzde tahmin edilenden çok daha farklı bir manzara var.
Modern insanın atalarının diğer Homo türleri ile yakın ilişkiler kurduğu, gen alışverişinde bulundukları biliniyor: farklı türlerle, farklı yerlerde ve birden fazla kez. Farklı türler arasındaki bu gen alışverişlerine introgresyon (yatay gen akışı, genetik alışveriş) adı verilir. Burada bu kavrama biraz yakından bakmakta fayda var. İntrogresyon, yani genetik alışveriş, göreli olarak “yeni” bir ortak ataya sahip iki biyolojik tür arasında gerçekleşir. Bu türler [konumuza uygun bir örnek olması açısından bu türlerin modern insan (Homo sapiens) ve Neandertal insanı (Homo neanderthalensis) olduklarını varsayabiliriz] birbirlerinden ayrıldıktan sonra, gen havuzlarının belirgin şekilde farklılaşabileceği kadar uzun süre birbirlerinden izole kalmalıdırlar. Bu belirgin şekilde farklılaşma sayesinde, arada bir gen alışverişi olduğunda, alıcı popülasyonun gen havuzuna ayırt edilebilen genler yerleşmiş olur. Bu genler incelenerek, farklı türler arasında gerçekleşen genetik alışverişin gücü, süresi ve dönemi tahmin edilebilir; aradan geçen zaman ne kadar çoksa, aktarılan gen kümeleri de o kadar küçüktür. Ayrıca yapılan çalışmalardan bazıları, Denisovalılar örneğinde günümüzden yaklaşık 20.000 yıl gibi yakın bir zaman önce gerçekleşen gen alışverişlerini ortaya çıkarmış.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, modern insanın diğer insan türleri ile etkileşimlerine ışık tutuyor ve modern insanın “karmaşık” ilişkilerini kazarken, adeta insan olmanın ne anlama geldiğini sorguluyor.
Genetik çalışmalar insanlardaki çeşitliliğin büyük bir kısmının Afrika’daki nispeten homojen bir atasal popülasyona kadar uzandığını ortaya koyuyor. Bu insan popülasyonu, muhtemelen günümüzden 100.000 ila 200.000 yıl kadar önce ciddi bir darboğazdan (bir popülasyondaki ani ve büyük nüfus azalması durumu) geçmiş; öyle ki, tarihin bir noktasında bugünkü tüm insanların atası olan insanlık sadece 10.000 kişiden ve belki de daha azından ibaretti. Bu, insan soyunun neredeyse tükenme noktasına geldiği anlamına geliyor ve bu durum muhtemelen birden fazla kez gerçekleşmiş. Günümüz insanlarında bulunan genetik çeşitliliğin çoğu, bu darboğazdan sonra birikmiştir. Darboğazdan önceki, az sayıdaki aktarılan gen arasında farklı insan türlerinden ödünç alınanlar olduğu gibi, modern insanın eski popülasyonlarından aktarılan ve genetik darboğaz sırasında neredeyse silinmiş olan genler de mevcut. Bu durum “farklı” görünen genlerden bazılarının kaynağını bulmayı zorlaştırıyor.
Afrika’dan çıkıp Dünya’ya yayılmaya başlayan insanlık Dünya’nın farklı yerlerinde kendilerine benzeyen ama “birazcık” farklı görünen insanlarla, yani diğer insan türleriyle tanışmış. New York Stony Brook Üniversitesi’nden arkeolog John Shea, atalarımızın bu karşılaşmalara nasıl tepki vermiş olabileceklerini şu sözlerle ifade ediyor; “Muhtemelen ‘Ah, bunlar biraz farklı görünüyor’ diye düşünmüşlerdir” diyor. “’Onların ten rengi biraz farklı. Yüzleri biraz farklı görünüyor. Ama onlar harikalar, hadi gidip onlarla konuşmayı deneyelim.’” Elbette bunun tam olarak nasıl gerçekleştiğini söylemek güç ancak tekrarlayan gen alışverişleri bunun tek seferlik bir macera olmadığını gösteriyor.
İnsan DNA’sına katkı sağlamış insan türlerinden en iyi bildiklerimiz Neandertaller ve Denisovalılar. Bunun haricinde modern insanın genomuna karıştığı bilinen ama bu karışmanın hâlâ kiminle ne zaman ve nerede olduğu bilinmeyen, “hayalet” bir insan türü gizemini koruyor. Sonuçları Plos Genetics dergisinde 2020 yılında yayımlanan bir çalışma bu hayalet insan türünden, en az iki ayrı gen akışı gerçekleştiğini öne sürüyor. Neandertaller, Denisovalılar ve henüz tespit edemediklerimiz; tüm bu türler, bugün artık Dünya’da değiller ancak bizi biz yapan şeyin tam ortasında, DNA’mızda bulunuyor ve adeta bizimle birlikte yaşıyorlar! Günümüzdeki modern insan popülasyonlarına bakıldığında Avrupalıların %1 ila 4 oranında Neandertal DNA’sı taşıdığı, günümüz Okyanusya popülasyonlarının ise %5 kadar Denisovalı DNA’sı ile yaşadıkları anlaşılmış. Afrikalı popülasyonlarda ise bu oranın daha az olduğu, Avrupalıların yaklaşık 3’te 1’i oranında Neandertal DNA’sı taşıdıkları görülmüş.
Neandertallerin ve Denisovalıların modern insanlarla karışması, insanın evrimini ve genetik çeşitliliği etkileyen önemli bir faktördür. Bu karmaşık süreç, insan türlerinin geçmişini ve modern insanın genetik yapısının nasıl oluştuğunu anlamamıza yardımcı olurken, hâlâ pek çok soru işareti barındırıyor. Neandertal ve Denisovalı DNA’sının modern insanlar üzerindeki etkilerini anlamak için yapılan araştırmalar, bu eski melezleşmelerin tam olarak ne şekilde gerçekleştiğini ve sonuçlarının ne olduğunu anlamamıza yardımcı olmak için kritik öneme sahip. Bu alandaki bilgi birikiminin artırılması, insan evriminin ve atasal ilişkilerin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. İnsan evrimi ve genetik araştırmaları, insanlığın kökenlerini ve geçmişini anlamamıza yardımcı olurken, aynı zamanda modern insanın biyolojik çeşitliliği ve adaptasyonunu da ele alır. Ancak, Neandertallerin ve diğer eski insan türlerinin rolü hakkında tam bir bilgiye sahip değiliz ve bu konuda daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Yayımlanan bir çalışma, şimdiye kadar yaşamış tüm türlerin %99,9’undan fazlasının neslinin tükendiğini vurgularken, insan genomundaki hayalet takson miktarının potansiyeline dikkat çekiyor ve bu alanda daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtiyor.
Neandertal ve Denisovalılardan modern insan genomuna gen akışı, birçok önemli soruyu ortaya çıkarmakta. Bu melezleşmenin ne sıklıkta ve hangi popülasyonlarda gerçekleştiği henüz net değil. Ayrıca, bu melezleşmenin sonuçlarının neler olduğu ve modern insanların özellikleri üzerinde nasıl bir etkisi olduğu da henüz bütünüyle net değil. Ancak, bazı çalışmalar Neandertal ve Denisovalı DNA’larının modern insanların belirli özellikleri üzerinde etkili olabileceğini göstermekte.
Neandertallerin ve Denisovalıların, modern insanların genetik yapısına olan etkilerini anlamak için yapılan çalışmalar, insanın kökeni ve evrimi hakkında ufkumuzu açan tablolar çiziyor.
Haydi, bu çalışmaların birkaçına göz atalım ve bu gen alışverişinin şimdiye kadar öğrenebildiğimiz sonuçlarını ve bizi nasıl etkileyebileceğini görelim. Hatırlarsanız, Neandertallerden miras aldığımız, bir gen üzerindeki 3 farklı varyantın insanların acı eşikleri üzerindeki etkilerinden daha önce bahsetmiştik. Bir başka araştırma ise, Neandertal DNA’sının sigara ve alkol tüketimi ile birlikte ağrı kesici ilaçlarla da yüksek düzeyde ilişkili olabileceğini ortaya koymuş. Bir diğer çalışmada ise, yaklaşık 28.000 kişinin sağlık kayıtlarının incelenmesi sonucunda, nörolojik ve psikiyatrik bozuklukların Neandertal DNA katkısı ile yüksek ilişkili olabileceği görülmüş. Bir başka çalışma ise, yaklaşık 122.000 kişide test edilen özellikler arasında, Neandertal DNA’sının, uyku düzeni ile de ilişkilendirildiğini belirtiyor. Neandertal DNA’sının modern insanlardaki cilt rengi, saç yapısı ve bağışıklık sistemi gibi özelliklerle ilişkilendirildiğini gösteren çalışmalar da mevcut. Durun durun, henüz bitmedi! Sonuçları 2022 yılında yayınlanmış bir çalışma Neandertallerden aktarılan bazı genlerin karaciğer kanseri riskini artırabileceğini göstermiş! Denisovalılardan miras kalan DNA’nın iskelet ve diş morfolojimizle ilişkili olduğu; saç, göz ve deri rengimiz üzerinde etkili olduğu görülmüş. Diyabet ve sedef gibi hastalıklara yatkınlık ile de ilişkilendirilmiş bu genler. Ayrıca bu DNA’nın modern insanlarda yüksek irtifa adaptasyonuna da katkı sağladığı görülmüş.
Anlaşılacağı üzere, antik kuzenlerimizle geçmişteki bu karşılaşmalarımızdan bizlere birçok özellik miras kalmış. Aşağıdaki görselde, Neandertallerden ve Denisovalılardan aktarılan bu genlerin modern insan üzerindeki etkilerinden bazılarını gösteren görsel, bu genlerin iskelet ve diş morfolojimizden dış görünüşümüze, hastalıklara yatkınlıktan ruh halimize, üreme olgunluğundan davranışlarımıza kadar yaşamımızın her anında birçok etkisi olduğunu gösteriyor.
Elbette bu gen akışları tek yönlü olmamış, arkaik insan türlerinden modern insana genler aktarılırken aynı durum tam tersi içinde geçerli. Yapılan bir çalışmada yaklaşık 122 bin yıl önce yaşamış bir Neandertalin DNA’sı incelediğinde yaklaşık %3 oranda insan genine sahip olduğu görülmüş.Formun Üstü
Sonuç olarak Neandertallerin, Denisovalıların ve diğer insan türlerinin bugünkü insan genomuna dahil olması, insan evrimi ve genetik çeşitliliği üzerinde önemli etkilere sahiptir. Bu entegrasyon süreci, evrimsel tarihimizin karmaşıklığını ve modern insanın atasal ilişkilerini anlamamıza yardımcı olurken, aynı zamanda insan genomundaki çeşitliliğin kökenlerini açıklamak için de kritik bir rol oynuyor. Bu alandaki araştırmaların devam etmesi, insan evrimi ve genetiği hakkındaki bilgilerimizi derinleştirecek ve genetik çeşitliliğin kökenlerini daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Gelecek çalışmalar, insan evriminin ve genetik çeşitliliğin karmaşık yolculuğunun karanlığına yeni ışıklar tutacak! Bilim insanlarının merakı ve azmi, insanlık tarihini aydınlatma yolunda ilerlemeye devam ediyor. Yolun henüz çok başındayız ve öğrenecek daha çok şeyimiz var!
REFERENCES
- 1. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31702050/
- 2. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36503519/
- 3. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC9534885/
- 4. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27032491/
- 5. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4849557/
- 6. https://journals.plos.org/plosbiology/article?id=10.1371/journal.pbio.3001776
- 7. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC9731433/
- 8. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC9741939/
- 9. https://journals.plos.org/plosgenetics/article?id=10.1371/journal.pgen.1008895
- 10. https://www.nature.com/articles/s41586-018-0455-x