
Ödüller Bilim İnsanları İçin Motivasyon Kaynağıdır
Koç Üniversitesi, bilimin gelişmesini teşvik etmek amacıyla Türkiye’nin yetiştirdiği yurt içinde veya dışında evrensel bilgi birikimine katkıda bulunan başarılı ve öncü bilim insanlarını ödüllendirmek üzere, “Koç Üniversitesi Rahmi M. Koç Bilim Madalyası” programını başlattı. Bu yıl ilk kez verilen ödül, “Fen, Mühendislik ve Tıp” alanında tüm dünyada ses getiren çalışmaları ile Prof. Dr. Aydoğan Özcan’ın oldu.
Biz de Aydoğan Özcan ile bu özel ödülü kazanmasında önemli rol oynayan araştırmalarını, yürütmekte olduğu çalışmalarını ve geleceğe ilişkin planlarını konuştuk.
– Hesaplamalı görüntüleme, mikroskopi ve fotonik alanlarında üst düzey temel bilimsel çalışmalarınızın yanı sıra teletıp, mobil algılama ve teşhis uygulamaları konusunda yenilikçi teknolojiler geliştirdiğiniz için bu ödüle layık görüldünüz. Ödülün verilme gerekçesinden de anlaşılacağı üzere çok farklı disiplinleri bir araya getiren çalışmalarınız var. Hangi bilim dallarıyla ne tür ortak projeler yürütüyorsunuz?
-Mühendisliğin içinde birçok farklı disiplinle birlikte çalışıyoruz. Benim kendi eğitimim elektrik – elektronik mühendisliği üzerine. Ama bu mühendislik branşı da kendi içinde şu an disiplinlerarası bir yapı arz ediyor. O yüzden fiziksel bilimler, bilgisayar mühendisliği, mekanik, biyomühendislik, kimya, kimya mühendisliği, malzeme bilimleri… Bütün bunlara ait farklı küçük ve saf bilim alanlarını bir araya getiren bir grubumuz var. Biz daha çok problem odaklı çalışıyoruz; çözüm bulmak istediğimiz sorunlar var. O sorunların bize dikte ettiği birtakım kısıtlamalar var, onların çözümüne uğraşıyoruz. Dolayısıyla da bu tür problemler çok farklı disiplinlerin beraber çalışmasını gerektiriyor. O gerekliliğin karşılığı olarak disiplinlererarası çalışmalar yürütüyoruz diyebilirim.
– Bu aslında bir ihtiyaç ve problemlere çözüm bulmaya çalışırken de birtakım buluşlar ortaya çıkıyor…
-Evet bunların bir kısmı uygulamalı bilimler, bir kısmı ihtiyaca bağlı geliştirilmiş sistemler, bir miktarı da meraka bağlı, bize hoş geldiği için yapılan çalışmalar. Dolayısıyla bir spektrum var; ihtiyaç tabanlı mühendislik çözümlerinden biraz daha temel bilimlere, biraz daha hipotezden merakımızı tatmine uzanan geniş bir spektrum. Biz de o spektrumun farklı yerlerinde araştırmalar yapıyoruz.
-Cep telefonu bazlı mobil mikroskop buluşunuzla önemli sayıda ödüle sahip oldunuz, ama bunun da ötesinde çok farklı ve yeni bir çalışma alanı açtınız. Peki bu tür projeler yeterince destek bulabiliyor mu?
– Bizim projenin en büyük destekçilerinden biri Amerikan Savunma Bakanlığı. Bir gemide veya savaş alanında askerler için hastane kurmak kolay olmayacağı için, bir anlamda hastane fonksiyonlarını askerlere götürmeye çalışıyoruz. Bu sayede savaş alanında veya başka bir mahrumiyet durumunda, asker kendisine ait teşhis ve tanıya dair bazı teknolojileri kullanabilsin istiyoruz. Diyelim ki, bir yere kamp kurdular ve askerlerin su içmesi icap etti. Oradaki suyun temiz olup olmadığını öğrenmeleri gerekiyor. Burada kullanılan ölçüm cihazlarının ucuz hale getirilmesi, mobil ve taşınabilir olması tabii ki ordunun işlevselliği için gerekli. Dolayısıyla biz Amerikan Savunma Bakanlığı’ndan ciddi miktarda fon aldık. Aynı zamanda NIH (Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü) ve NSF (Amerikan Ulusal Bilim Kurumu) gibi kurumlardan da destek alıyoruz. Çünkü farklı spektrumlarda farklı sorunlara çözüm getiren önerilerimiz oldu. Bunlar dediğim gibi daha çok hesaplamalı teknikleri kullanarak gelişmiş laboratuvarlarda/tam teşekküllü hastanelerde yapacağımız ölçümleri, hastanın ücra yerlerde bile yapmasını öngörüyor. Dolayısıyla farklı ihtiyaçlara uygulamalara cevap verebiliyor.
Peki bu sistemler hangi hastalıkların teşhisinde kullanılabiliyor? – Bir hastanenin patoloji laboratuvarı hangi hastalıklara bakabiliyorsa, bu tür sistemler de tüm o hastalıklara bakabilir. Bir yandan da özellikle mikroskobik görüntü üzerinden, bir hücreye, bir doku örneğine, kan örneğine mikroskop altında bakıp tanılayabileceğiniz hangi hastalık varsa bu sistemler yardımıyla aynı şekilde tanılayabilirsiniz. Dolayısıyla normal bir patoloji laboratuvarı ne yapıyorsa bu tür sistemler de yapabilir.
-Hesaplamalı görüntüleme ve algılama teknikleri üzerine çalışmalarınızdan biri de insan ve hayvan spermlerinde üç boyutlu yüzme düzenlerinin keşfi oldu. Bu keşfin bilime katkısı nasıl olacak? Bundan sonra hangi bilim dallarında ne tür potansiyel projelerin üretilmesine ya da geliştirilmesine olanak sağlar?
-İşte bu, bahsettiğim merak eksenli projelerdendi. Merak ettiğimiz için geliştirdiğimiz üç boyutlu bir görüntüleme sistemi. Bu sayede spermler gibi mikro yüzücülerin üç boyutlu hareketlerini, daha önceki mikroskopların görüntüleyemediği şekilde görebiliyoruz. Sperm mekaniğini, spermin biyofiziğini anlamak, spermin yapısını anlamak için çok önemli bir araç edindik. Yani bu aslında temel bilimler için kullanılabilecek bir araç. “Spermlerin temelini, biyofiziğini anlarsak ne olur?” diye soruyorsanız… Mesela yeni robotlar yapabiliriz. Bu robotlarla istediğimiz yerleri algılarız, ona göre de önceden çözemeyeceğimizi düşündüğümüz bazı problemleri çözeriz, örneğin ellerimiz çok büyük olduğu için erişemeyeceğimiz yerlere erişebiliriz, dolayısıyla belli fonksiyonlar elde edebiliriz. Aslında hareketin öğrenilmesiyle birlikte, biyofiziği de öğrenebiliriz ve yeni mikro yüzücüler tasarlayabiliriz.
Bir diğer uygulamasıysa insan sperminin sağlığının ölçülmesi. Birçok çift çocuk sahibi olamıyor. Bunların bir kısmı, sperm kalitesinin düşmesine bağlı sebeplerden kaynaklanıyor. Bu nedenle de sperm kalitesinin ölçülmesi gerekiyor. Hastanın bir kliniğe gidip orada sperm kalitesini ölçtürmesi yerine bu tür sistemler sayesinde insanların evde sperm kalitesini günden güne, haftadan haftaya, aydan aya ölçmesini sağlayabilirz. Aslında benim şu an bu konuyla iligili bir patentim var ve ticari olarak da bunu bir sonraki aşamaya çıkarmayı istiyorum.
– Ödül almak çok gurur verici elbette. Peki ödüllerin başka getirileri de oluyor mu? Örneğin, daha kolay fon bulabiliyor musunuz? Daha uygun araştırma ve çalışma ekipleriyle birliktelikler kurabiliyor musunuz?
-Tabii, ödülün en güzel yanlarından biri de bir sonraki aşamadaki başvurularınızda veya kurma isteğinde olduğunuz ekibe katılacak insanların kalitesini, sizin o insanları çekme gücünüzü artırması. Yani bir anlamda kariyerinize önemli bir itme gücü sağlıyor, enerji veriyor. Bir de kişisel açıdan size yeni bir motivasyon kazandırıyor. Bilim insanları ödül almak için çalışmazlar, ama bu ödüller de bize bir tür şekerleme, ileriye dönük motivasyon oluyor. “38 yaşındasın, güzel bir ödül aldın bravo! Ama bundan sonra oluşan beklentiyi boşa çıkarmamalısın.” İşte bu, bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oluyor. O yüzden Sayın Rahmi Koç’a, Koç Ailesi’ne ve Koç Üniversitesi’ne teşekkür ederim.
– Siz de genç kuşaktansınız ve sizin söyleyecekleriniz belki de bir mesaj olacak… Genç bilim insanlarının en ivedi gereksinimleri ya da onların yararına olabilecek, atılması gereken önemli adımlar nelerdir sizin için?
-Bağımsızlık. Bu politik bir mesaj değil; genç bilim insanlarının akademik hiyerarşi içinde, yaşı daha ileri olanlar karşısında bağımsızlıklarını koruması gerekir. Yani yardımcı doçentin, bir profesör ya da doçentle aynı oy hakkına, yaklaşık aynı maaşa, aynı prestije sahip olması gerekir ki, “büyük fikirler” bir yardımcı doçentten de çıkabilsin, korunabilsin ve başkalarından bağımsız bir şekilde yürüyebilsin. Bu önemli bir fark. Avrupa’da böyle değil maalesef; genelde en tepede profesörler, onların altında doçentler, onların altında yardımcı doçentlerin bulunduğu bir piramit vardır. Yardımcı doçentler, doçentler için çalışır; doçentler de profesörler için… Bu bir döngüdür. Bu, inovasyona tamamen zıt ve kötü bir sistem bence. Tüm bu kişilerin paralel konumda olması gerekir; bir yardımcı doçent, bir profesörle yan yana çalışabilmeli. Tek farkımız “Ben senden biraz daha gencim, sen benden biraz daha erken girmişsin akademiye.” Ama o “büyük fikir” benden de gelebilir, senden de. Bazen gerçekten de o gençlerin korunması ve bunun için bağımsız iradeleriyle, kimsenin sağlayacağı imkânlara (örneğin kendi laboratuvarı olacak) muhtaç olmadan araştırmalarını yapabilecekleri ortamların sağlanması gerekir. Bunu başarmak, yani inovasyon ruhuna yakışır bir çalışma ortamı yaratmak, genç bilim insanlarını motive edecektir.