“Gerçek Benlik” Gerçek mi?
Yunus Emre, “Bir ben var bende benden içeri” derken gerçek benliğini mi anlamlandırmaya çalışıyordu, yoksa alt benliğini mi, derinlerindeki özünü mü, birbirinden farklı yönlerini mi, yoksa göründüğü gibi olmadığını mı, bilemiyoruz. Edebi ve felsefi olarak en çok irdelenen dizelerden biri ama, Yunus’a gerçekte o satırları yazdıran neydi, tahmin edebilmek zor.
Gerçek benlik fikri hayli tartışmalı bir konu olagelmiş. Hümanistler içimizdeki “gerçek ben”i keşfetmeye bizi teşvik ederken, kimi filozoflar bunun illüzyon olduğunu söylemiş. Gerçek ya da kurgu, insanların çoğu buna inanıyor. Psikologlar ve “deneysel filozoflar” bu inanışların her birine ayrı ayrı kafa yoruyor.
Kısa bir süre önce yayımlanan bir araştırma, insanların sadece diğerlerinden ve dış dünyadan ayrı bir benlik değil –psikolojik olarak içeridekine karşı dışarıdaki diyebileceğimiz– bir ayırım da geliştirdiklerini iddia ediyor. Ayrıca benliğin bu iki halini “asıl” (central) ve “çevresel” (peripheral) olarak da ayırt ediyorlar.
Benliğin daha asıl unsurları, görece derin, özgün, hakiki ya da vazgeçilmez gibi kavramlarla ayırt ediliyor. Kişisel kimliğimizi oluşturuyorlar. Asıl unsurların doğası daha maneviyata dönük. Zihinsel kapasitemizden, kişisel davranışlarımızdan ya da fiziksel özelliklerimizden çok değerlerimizi ve meziyetlerimizi kapsıyorlar. Özetle gerçek benliğimize “iyi benliğimiz” de diyebiliriz.
Derinlerdeki “çekici ben”
İnsanlar gerçek benliklerini genel anlamda olumlu olarak algılıyor, ama bu sadece ahlaki anlamda değil. Kendileri kusurlarla dolu olsa da, derinlerindeki benliklerinin karşı konulamaz çekicilikte özelliklere sahip olduğuna inanıyorlar. Soğan gibi katman katman ve en derinde müthiş bir hazine saklı…
İnsanların gerçek benlikleriyle ilgili inanışlarının kişilikleri ve yetiştikleri kültürel çevreleriyle de yakından ilişkili olduğu düşünülebilir haliyle. Ama şöyle bir şey var: Bir araştırmaya göre kolektivist Kolombiyalılar, Singapurlular ve doğuştan mahzun Ruslar da en az neşeli Amerikalılar ve Avustralyalılar kadar gerçek benliklerinin iyi olduğuna inanıyor. Antisosyal ve çekingen kişiler de en az diğerleri kadar derinlerindeki benlerinin eşsiz olduğunu düşünüyor.
Öz keşif
Çalışmaların işaret ettiği bir şey daha var: O da herhangi biri olumlu değişim geçirdiğinde “kendi özünü bulduğunu” düşünmeye eğilimli oluşumuz. Kendini geliştirmek de kendi özünü keşfetmek olarak tanımlanıyor. Bunun aksine olumsuz değişimler, özümüzden uzaklaşma ve bozulma olarak görülüyor. Tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi, tersi asla mümkün olamazmış gibi.
Gerçek ya da değil, genelde olumlu düşünmeye meyleden bu inanış biçimlerinin olumlu getirileri var. Kendimizin veya insanların özünde iyi olduğuna inanma ve karşıdakine güvenme, özgüven… İdeal bir dünyada harika getirileri olabilecek bu inanışın olumsuz karşılık bulmasının ise psikolojik açıdan travmatik sonuçlar doğurduğu da bir başka gerçek.
Düşünürler öz hakiki benlik fikrini felsefi açıdan sorgulayadursun, biz derinliklerimizde saklı o harikulade “ben”imizle avunalım. Galiba bizi biz yapan biraz da bu. Ayrıca her gün çekilen milyonlarca selfie’nin de bir anlamı olmalı.
REFERENCES
- 1. https://phys.org/news/2017-07-true.html
- 2. https://www.researchgate.net/publication/318151888_The_True_Self_A_Psychological_Concept_Distinct_From_the_Self