Mucize beklenmemeli…
Sonunda beklenen haber geldi, Türkiye CERN ile Ortak Üyelik Anlaşması’nı imzaladı. 6 Mayıs 2015 tarihinde imzalanan anlaşma şüphesiz sevindirici bir haber. Ancak bu anlaşmadan mucizevi sonuçlar beklememek gerekir. Türkiye’den çeşitli üniversiteler zaten yaklaşık 20 yıldır CERN deneylerine üyeler ve birçok Türk bilim insanı bu deneylerde çok yetersiz desteklerle çalışmakta. CERN’le yapılan Ortak Üyelik Anlaşması bu deneylerde çalışan fizikçiler için doğrudan bir fayda getirmiyor. Ancak yine de Türkiye gibi temel bilimlerin önemsenmediği bir ülkenin “temelin de temeli” bilim yapan CERN gibi bir kuruluşa üye olması, ülkemiz açısından olumlu bir gelişme.
Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki, iki farklı ortak üyelik söz konusu. İlki, normal ortak üyelik (şu an Türkiye’nin olduğu); ikincisiyse "üyeliğin ön aşaması olarak ortak üyelik". Türkiye beş yıl boyunca ortak üye olacak; bu arada CERN tarafından denetlenecek ve eğer bu beş yıliçinde olumlu gelişmeler gözlenmişse, ikinci tipteki, "üyeliğin ön aşaması olarak ortak üyelik" statüsüne geçiş yapılacak. Ancak ondan sonra “tam üyelik” söz konusu olabilecek. Dolayısıyla CERN üyesi olabilmek o kadar da kolay değil.
KEREM CANKOÇAK KİMDİR? Boğaziçi Üniversitesi’nden Fizik lisansını aldıktan sonra doktora çalışmalarına Stockholm Üniversitesi Fizik Bölümü’nde devam eden Kerem Cankoçak, 1992 yılından bu yana CERN deneylerinde çalışıyor. Muğla Üniversitesi ve Iowa Üniversitesi’nde çalıştıktan sonra, 2009 yılından itibaren İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Doçent olarak görev yapıyor. CERN'deki LHC hızlandırıcısındaki iki büyük deneyden biri olan CMS'de çalışmalarını sürdüren Kerem Cankoçak, aynı zamanda İTÜ-CMS grup lideridir.
Peki ne getiriyor bu anlaşma bize? Türkiye Atom Enerjisi Kurumu TAEK’in web sitesinden edindiğimiz bilgileri madde madde sıralarsak:
* Türkiye, anlaşma ile CERN’in hukuki altyapısını, işleyiş kurallarını, yönetmeliklerini ve organlarının alınmış kararlarını kabul etmektedir.
* Türkiye, ekonomik ve nüfus büyüklüğüne göre hesaplanan tam üyelik katkı payının (aidatının) en az onda birini (1/10) CERN’e yıllık olarak ödeyecek ve bu aidat hiçbir şekilde 1 Milyon CHF’den az olmayacak.
* Türkiye, CERN’in bilimsel eğitim programlarının yanı sıra eğitim ve öğretim programlarına da iştirak edebilir.
* Türkiye, CERN Konseyi’nde (kapalı oturumlar hariç) oy hakkı olmaksızın temsil hakkı edinmiştir ve davet beklemek zorunda olmaksızın söz alabilir ve beyanda bulunabilir.
* Türkiye, CERN Finans Komitesi’nin toplantılarında temsil edilme hakkına sahiptir.
* Türkiye’nin Konsey’deki bilimsel temsilcisi CERN Bilim Politikaları Toplantılarına gözlemci olarak katılabilir.
* Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları süreli ve sınırlı sözleşmeler ile akademik üyelik, öğrencilik ve öğretim üyeliği için yapılacak CERN personel atamaları için başvurabilir.
* Türkiye menşeli mal ve hizmetler sunan firmalar, CERN Finansal Kurallar Uygulama Yönetmelikleri çerçevesinde CERN ihalelerine teklif verebilirler. Türkiye CERN’de bir sanayi irtibat görevlisi bulundurabilir. Türkiye firmalarınca CERN’de üstlenilecek işlerin bileşik finansal değeri hiçbir durumda anlaşma kapsamında Türkiye’nin CERN’e yapacağı finansal tutarı geçemez.
* CERN Konseyi, ortak üyelik kriterlerini düzenli olarak (normalde 5 yılda bir) gözden geçirir.
* Türkiye, anlaşmanın süresi içinde ortaklık anlaşmasını sona erdirme isteğini CERN Konseyi’ne bildirebilir ve bu başvuru değerlendirilip karara bağlanır. Üyelik ortak insiyatif ile de sona erdirilebileceği gibi, ilgili üyelik kriterlerinin Türkiye tarafından karşılanamaması durumunda CERN Konseyi üyeliğin sona erdirilmesini bir yürürlük tarihi belirterek karara bağlayabilir.
Türkiye, bu anlaşma ile edinilen olağan ortak üyelik statüsünden tam üyeliğin ön aşaması olarak ortak üyelik statüsüne ve ardından CERN’e tam üyelik statüsüne geçiş yapabilir.
Yanlış anlaşılmamalı
Görüldüğü gibi aslında CERN üyeliği direkt olarak bilimsel araştırma programlarıyla ilgili bir madde içermiyor. Daha çok bürokratik düzenlemeler ve CERN’in yönetimiyle ilgili konularda söz sahibi olmak ya da olmamak anlamına geliyor.
CERN’de birçok deney devam etmekte. Bunlardan en ünlüsü şüphesiz Higgs’in bulunduğu LHC deneyleri. LHC hızlandırıcısı üzerinde dört deney var (ATLAS, CMS, LHC-B ve ALICE). Türkiye’den Ankara ve Boğaziçi Üniversitelerinden Yüksek Enerji Fiziği (YEF) grupları ATLAS deneyine; Boğaziçi, Çukurova, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden gruplar ise CMS deneyine katılmış bulunuyorlar. Diğer üniversitelerden katılan araştırmacılar, yukarıda saydığımız üniversitelerin şemsiyesi altında deneylere katılmış ve katılmaya devam etmekteler. Geçtiğimiz yıllarda TÜBİTAK, son 7-8 yıldır da TAEK desteğiyle Türk fizikçileri, aktif olarak ATLAS ve CMS deneylerine katılıyorlar.
CERN üyeliği ile CERN’deki deneylere üye olup bunlarda çalışmak, birbirlerinden farklı konular. Türkiye son 20 yılda CMS ve ATLAS deneylerinde birçok projede görev aldı ve birçok araştırmada önemli katkılar sağladı. Bilimsel araştırma dışında, bu deneylerden bazılarına endüstriyel katkı da sağlanmış bulunuyor. Örneğin CMS detektörü için 1 milyon İsviçre Frangı (CHF) yani yaklaşık 3 milyon Türk Lirası tutarında sanayi işbirliği sağlandı. Türkiye’nin CMS deneyine ödediği paranın önemli bir kısmı Türkiye’de detektörün bazı mekanik parçalarının imalatı için harcandı ve bu işi yapan iki Türk firması (İstanbul’dan EAE Machinery Corporation ve Bursa’dan MFK Ltd.) 2003 yılında CMS Altın Ödülü’nü aldılar.
Mucize sonuçlar beklenmemeli
Öte yandan CERN’e üye olmayıp da, CERN’deki deneylere çok önemli katkılar sağlayan birçok ülke var. (ABD, Rusya, Çin, Japonya… gibi.) Ancak bu ülkeler zaten yüksek enerji fiziğine kendi ülkelerinde çok önemli yatırımlar yapmış olan, CERN’deki deneylerle kendi ülkelerindeki çalışmaları birleştirebilen ülkeler. Türkiye için eksik olan YEF’e yeterli yatırımın yapılmaması. CERN’e üye olmak mucizevi bir şekilde bunu sağlamaz. Türkiye’nin CERN’e üye olup, ancak YEF’e başka hiçbir destek sağlamaması durumunda bu üyeliğin bize faydası olmaz. Dolayısıyla CERN’e üyelikle, CERN’deki deneylere katılma ve oralarda bilimsel araştırma yapmak birbirinden farklı konulardır.
Türkiye’nin CERN’e üyeliği, bu desteklerin sürekliliğini sağlaması açısından yararlı olacaktır. Türkiye şu anda CERN’e ortak üye olmuştur. Bu beş yıl boyunca Türk fizikçileri ve sanayicileri CERN’den verimli bir şekilde yararlanabiliyorlarsa ortak üyeliğin tam üyeliğe dönüşme şansı olabilecek. Bu beş yılın iyi değerlendirilmesi lazım. Ama hükümetin de şunu çok iyi görmesi lazım ki; bu işler beş yılda olmaz. Avrupa bilimden alacağını 300 yılda aldı. Yine de, Türkiye'nin bilimsel gelişimini yükselten bir süreç olabilir bu. YEF’te çalışan fizikçiler olarak bizlerin birtakım sıkıntılarımız var. Bunları TAEK’le paylaştık. Umarım bu sıkıntılar yakın zamanda giderilir ve önümüzdeki beş yıl verimli bir şekilde değerlendirilir.
Teknoloji gökten inmiyor
CERN’e tam üye olmamız bir anlamda Türkiye’de temel bilimlere önem verildiğini de göstermiş olacaktır. Bilindiği gibi ülkemizde her şey Cumhuriyet ile beraber başladığı için bilimsel kültür gelişmedi, sadece teknolojiye önem veriliyor, temel bilimler ıskalanıyor. Hep teknoloji talep ediliyor ancak teknoloji gökten inmiyor. Temel bilim olmadan teknoloji gelişmez. Bilimin çok uzun yıllar desteklenmesi lazım, ancak ondan sonra karşılığını alırsınız. Temel bilimler de bilimsel bir meraktan doğar, Türkiye'de bilimsel kültür eksik olduğu için bu net olarak anlaşılamıyor. Sanki bir ihtiyaçtan doğuyor zannediyorlar. “Benim ihtiyacım var, o zaman bir şey keşfedeyim” demekle olmaz; benim bir merakım var, o meraka yönelik çalışmalar yapınca teknoloji ortaya çıkıyor. CERN’e üye olmanın ya da oradaki deneylere yatırım yapmanın “bize bir fayda getirmeyeceği” yönünde görüşler var.
Türkiye’de hâlâ bir projenin desteklenmeye değer olup olmamasının kıstası “ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda“ belirleniyor. İlk bakışta çok normal gibi görünen bu kriter, söz konusu temel bilim olduğunda aslında çok vahim bir yanlışı işaret ediyor. Bilimin ihtiyaç doğrultusunda üretildiğine dair yanlış bir “inanç” bu. Özetle, neye ihtiyacımız varsa onu üretelim diyoruz. Ama bilim böyle bir şey değil ki. Ne bilim tarihine baktığımızda ne de günümüzdeki bilimsel keşiflere baktığımızda böyle bir ihtiyaç-fayda-üretim süreci görürüz. Bilim insanlığın merakından, evreni anlama çabasından doğan bir etkinliktir. Şüphesiz insanlığa çok yararı olmuştur, ancak ilk neden ihtiyaç değil meraktır.
Sonuç olarak daha yolun başındayız. Ortak üyelik sevindirici bir gelişme şüphesiz, ama daha alınacak çok yolumuz var. 300 yıl geriden geliyoruz.