Peki Sularımızdan Ne Haber?
Hayatın özü, gezegenimizin biricik yaşam kaynağı: su! Vücudumuzun büyük bir kısmını oluşturan ve her yudumunda yaşamı barındıran su, sadece bizim değil aynı zamanda tüm ekosistemlerin can damarıdır. Ancak gözle göremediğimiz bir tehlike, bu hayati kaynağımızı sinsice kirletiyor ve bizi yaşanması zor bir geleceğe sürüklüyor. Suyumuzun temiz kalması, yalnızca bizim değil, gelecek nesillerin de sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için önemli.
Dünya’daki suyun yalnızca %0,02’si insanlar, bitkiler ve hayvanlar için kullanılabilir. Su kaynaklarının kirlenmesi, ekosistemler ve insan sağlığı üzerinde her geçen gün ciddi ve geri dönülemez etkiler yaratmaya devam ediyor. Kirlilik, su kalitesini bozarak hem çevresel hem de ekonomik zararlar doğururken, aynı zamanda temiz suya erişimin azalmasına, hastalıkların yayılmasına, biyolojik çeşitliliğin yok olmasına ve ekonomik faaliyetlerin olumsuz etkilenmesine yol açıyor.
Su Kirliliğinin Kaynakları
Su kirliliğinin çeşitli sebepleri olsa da ve genellikle iki ana kaynağa ayrılır: noktasal ve yayılı kaynaklar. Noktasal kaynaklar, belirli bir noktadan örneğin, bir fabrika ya da arıtma tesisi çıkışından gelen kirleticilerdir. Bu tür kirlilik, genellikle daha kolay tespit edilir ve kontrol altına alınabilir. Yayılı kaynaklarsa tarım alanlarından, şehir yollarından veya geniş bir bölgeden gelen kirleticilerdir. Bu tür kirlilik, geniş alanlara yayılır ve kontrol edilmesi daha zordur.
Sanayi devriminin ardından su kirliliği giderek daha ciddi bir sorun haline gelmeye başladı. 18. yüzyıldan itibaren hızla artan sanayileşme ve şehirleşme, büyük miktarda atığın su yollarına boşaltılmasına neden oldu. Bu dönemde, kanalizasyon sistemlerinin yetersizliği ve fabrikaların atıklarını doğrudan su yollarına bırakması, su kirliliğinin hızla artmasına yol açtı. 20. yüzyılın ortalarına gelindiğindeyse, su kirliliği küresel bir sorun haline gelmiş ve birçok ülke, su kalitesini korumak için çeşitli yasalar ve düzenlemeler getirdi. Örneğin, ABD’de 1972’de kabul edilen Temiz Su Yasası, su kirliliğiyle mücadelede önemli bir adım oldu. Ancak, tüm bu yasal düzenlemelere rağmen su kirliliği günümüzde hâlâ ciddi bir tehdit olmaya devam ediyor.
Su kirliliğinin birçok nedeni ve bir o kadar da sonucu vardır. Örneğin, endüstriyel faaliyetler, su kaynaklarına çeşitli kimyasallar ve atıklar bırakır. Bu atıklar, genellikle su yollarına doğrudan veya dolaylı olarak karışarak toksik kirliliğe neden olur. Kimyasal atıklar, fabrikalardan çıkarak su yollarına karışır, suyun pH dengesini bozabilir ve zehirli maddeler içerebilir. Ağır metaller, sanayi faaliyetlerinden kaynaklanan kurşun, cıva, kadmiyum gibi metaller su kaynaklarına karışarak hem çevresel hem de sağlık açısından ciddi tehditler oluşturur. Organik kirleticilerse, endüstriyel atık sularda bulunur ve suyun oksijen seviyesini düşürerek sudaki canlılarının yaşamını tehdit eder.
Mikroplastikler ve Yeni Kirlilik Türleri
Mikroplastikler, modern dünyanın ortaya çıkardığı yeni kirlilik türlerinden biri. 5 mm’den küçük plastik parçacıkları, kozmetik ürünlerden, tekstil liflerinden ve plastik ambalajlardan kaynaklanıyor. Atık su arıtma tesislerinde tamamen filtrelenemedikleri için su yollarına karışırlar ve deniz yaşamını olumsuz etkilerler. Ayrıca, mikroplastikler besin zincirine de girerek insan sağlığını tehdit edebilir.
Son yıllarda, deniz ürünlerinde fiberglas partikülleri tespit edildiğini gösteren araştırmalar yapıldı. Teknik olarak, fiberglas kirliliği başka bir plastik kirliliği türüdür. Fiberglas, bazen cam elyafı veya elyaf takviyeli plastik olarak da adlandırılır, plastik reçineden (genellikle polyester, vinil ester veya epoksi) ve cam elyaflarından yapılmış kompozit bir malzemedir. Son derece güçlü, hafif, esnek, suya dayanıklı ve biyolojik olarak parçalanmayan bir malzemedir. Bu özellikler onu inşaat ve su uygulamaları için son derece kullanışlı hale getirir.
Bu partiküller, inşaat, otomotiv ve gemi yapımı gibi çeşitli endüstrilerden kaynaklanır ve su yollarına karışarak deniz yaşamını olumsuz etkiler. Fiberglas parçacıkları, su canlıları tarafından yanlışlıkla yutulabilir ve sindirilemediği için sağlıklarını tehdit eder.
2018’de İngiltere’de yüzyıllardır devam eden bir istiridye tesisi kitlesel ölümler nedeniyle kapandı. Araştırmacılar ölümlerin yeni bir tür mikroplastik kirliliğine dayandığını tespit etti. İncelenen her bir kilogram istiridye eti 7.000 parçacığa kadar mikroskobik fiberglas içeriyordu!
Farmasötik ilaç kalıntıları, kişisel bakım ürünleri ve hormonlar da su kaynaklarını tehdit eden diğer yeni kirleticilerdir. Bu kimyasallar, su ekosistemlerinde hormonal dengesizliklere ve biyolojik etkilere neden olabilir.
Öte yandan yakın zamanda yapılan bir diğer çalışma ile birlikte insan testislerinde de mikroplastikler bulundu. Araştırmacılar, bu keşfin erkeklerde sperm sayısının azalmasıyla bağlantılı olabileceğini söylüyor. Mikroplastikler ayrıca yakın zamanda insan kanında plasentalarda ve anne sütünde keşfedildi ve bu da insanların vücutlarında yaygın bir kirlenme olduğunu gösteriyor.
Peki ya tarımsal faaliyetler?
Modern tarım uygulamaları, su kaynaklarının kirlenmesine ciddi etkilerde bulunabilir. Tarımsal kimyasallar, pestisitler ve gübreler, su yollarına taşınarak ekosistemlere zarar verir. Pestisitler, su canlıları için toksik olabilir ve biyolojik çeşitliliğin azalmasına yol açarken, aşırı gübre kullanımı alg patlamalarına yol açarak suyun oksijen seviyesini düşürür.
Tarımsal faaliyetler, toprak erozyonunu artırarak su kirliliğine katkıda bulunur. Erozyonla taşınan toprak, suyun bulanıklığını artırır ve sucul organizmaların yaşam koşullarını zorlaştırır. Ayrıca, erozyonla taşınan toprak, tarımsal kimyasalları da su yollarına taşır, bu da su kirliliğini daha da artırır.
Tarımsal sulama, su kaynaklarının önemli bir kısmını tüketir ve bu süreçte su kirliliği riskini artırır. Verimsiz sulama yöntemleri su israfına ve kirlenmiş suyun tekrar su yollarına karışmasına neden olabilir.
Bir müsilaj sorunu…
Müsilaj, özellikle Marmara Denizi’nde son yıllarda büyük bir sorun haline gelmiş olan organik madde tabakasıdır. Bu yoğun tabaka, deniz yüzeyinde veya su sütununda birikir ve çeşitli faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşur. Aşırı besin yüklenmesi, iklim değişikliği ve deniz suyu sıcaklıklarının artması, müsilajın oluşumunu tetikleyen başlıca nedenlerdir. Tarımda kullanılan gübreler ve evsel atıklardan gelen fosfat ve nitratlar denizlerde aşırı besin yüklenmesine neden olur, bu da fitoplankton patlamalarını hızlandırır. İklim değişikliği, deniz suyu sıcaklıklarının artmasına ve suyun daha durgun hale gelmesine yol açar. Endüstriyel atıklar, gemi atıkları ve diğer kirleticiler de müsilajın yayılmasına katkıda bulunur, deniz ekosistemlerinin dengesini bozarak müsilajın daha geniş bir alana yayılmasına neden olur.
Müsilajın deniz ekosistemleri ve insan sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkileri vardır. Yoğun organik madde tabakası, suyun oksijen seviyesini düşürerek deniz yaşamını boğar ve ekosistem dengesini bozar. Müsilaj, deniz organizmalarının solunumunu zorlaştırır ve besin zincirini etkiler. Bu durum, balıklar, kabuklular ve diğer deniz canlılarının yaşam alanlarını kaybetmesine ve toplu ölümlere yol açabilir. Ayrıca, balıkçılık ve turizm gibi ekonomik faaliyetleri olumsuz etkiler. Balıkçılığın azalması ve turistik plajların kapanması da ekonomik kayıplara neden olur. Müsilaj, deniz suyu kalitesini düşürerek halk sağlığını da tehdit eder. Müsilajın içindeki bakteriler ve mikroorganizmalar çeşitli enfeksiyonlara yol açabilir.
Müsilajla mücadelede evsel ve endüstriyel atıkların denizlere karışmasını önlemek amacıyla daha sıkı kirlilik kontrolü uygulanmalı ve arıtma sistemleri kurulmalı. Atık yönetimi ve geri dönüşüm, müsilajın oluşumunu engellemeye yardımcı olabilir. Tarımda kullanılan gübrelerin ve pestisitlerin miktarını azaltmak ve organik tarım uygulamalarını teşvik etmek, aşırı besin yüklenmesini önleyebilir. İklim değişikliğiyle mücadele etmek, müsilaj oluşumunu azaltmanın önemli bir yoludur. Küresel ısınmayı sınırlamak ve deniz suyu sıcaklıklarını kontrol altında tutmak için uluslararası iş birliği şart.
Peki ya Su Ürünlerinin Geleceği?
Su ürünleri, balıkçılık ve akuakültür (balık yetiştiriciliği) yöntemleriyle temin edilir. Ancak, bu sektörler çeşitli tehditlerle karşı karşıya. Aşırı avlanma, balık stoklarının tükenmesine ve ekosistem dengesinin bozulmasına neden olur, bu da su ekosistemlerini ve biyolojik çeşitliliği tehdit eder ve balıkçılık endüstrisinin sürdürülebilirliğini zorlaştırır. Öte yandan, balık çiftlikleri su ürünleri talebini karşılamak için önemli bir rol oynar, ancak bu uygulamalar su kirliliği ve habitat tahribatı gibi sorunlara yol açabilir. Ayrıca hastalıkların yayılması ve genetik çeşitliliğin azalması gibi riskler de bulunuyor.
Su ürünlerinin sürdürülebilirliğini sağlamak için çevre dostu ve sorumlu balıkçılık ve akuakültür uygulamalarına ihtiyaç var. Balıkçılıkta, stokların sürdürülebilir seviyelerde tutulmasını sağlamak amacıyla kota ve mevsimsel kısıtlamalar gibi düzenlemeler uygulanmalı; ayrıca deniz rezervleri ve koruma alanları oluşturarak balık stoklarının korunması teşvik edilmeli. Akuakültür tesislerininse çevre dostu olmaları ve biyogüvenlik önlemlerinin alınması şart. Su kirliliğini azaltmak ve hastalıkların yayılmasını önlemek için bu önlemlere ek olarak sürdürülebilir yem kaynakları ve genetik çeşitliliği koruma stratejileri benimsenmeli.
Sürdürülebilir Su Yönetimi
Su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi, su kirliliğiyle mücadelede ve su ekosistemlerinin korunmasında kritik öneme sahiptir. Bu bağlamda, entegre su kaynakları yönetimi (ESKY) yaklaşımı, su kaynaklarının bütüncül ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini hedefler. Bu yaklaşım, su kullanımı, kirlilik kontrolü, ekosistem koruma ve toplumsal katılım gibi unsurları bir araya getirir. Ayrıca, su kirliliğini azaltmak için endüstriyel ve evsel atıkların arıtılması büyük önem taşır. İleri arıtma teknolojileri ve atık su yönetimi, su kaynaklarının korunmasında etkin bir rol oynar. Su tasarrufu, su kaynaklarının sürdürülebilirliği için kritik bir faktördür; tarımda, sanayide ve evlerde su kullanımını optimize etmek, su israfını önlemek için önemlidir. Damla sulama gibi verimli sulama teknikleri, tarımda su tüketimini azaltabilir. Halkın su kaynaklarının korunması konusunda bilinçlendirilmesi kapsamında uygulanan eğitim programları ve farkındalık kampanyaları, su tasarrufu ve çevre dostu davranışların teşvik edilmesini sağlar.
Geleceğe Yönelik Stratejiler
Su ürünlerinin ve su ekosistemlerinin geleceği, sürdürülebilir yönetim ve koruma stratejileri ile güvence altına alınabilir. Bu stratejiler, ekosistemlerin sağlığını korumak ve su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını sağlamak için gerekli. Uluslararası iş birliği, su kaynaklarının korunması ve su kirliliğiyle mücadele açısından kritik öneme sahip; ülkeler arasında bilgi ve teknoloji paylaşımı teşvik edilmeli. Yenilikçi teknolojiler, su kirliliğiyle mücadelede ve su kaynaklarının yönetiminde büyük bir potansiyele sahip. Su arıtma, kirlilik izleme ve su tasarrufu teknolojileri, sürdürülebilir su yönetimi için kritik önemde. Ayrıca, ekosistem temelli yönetim yaklaşımları, su ekosistemlerinin korunmasını sağlar. Bu yaklaşımlar, ekosistemlerin bütüncül olarak ele alınmasını ve insan faaliyetlerinin ekosistem üzerindeki etkilerinin minimize edilmesini hedefler.
Su kirliliği, modern dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük çevresel sorunlardan biridir. Evsel kullanım, endüstriyel faaliyetler, tarımsal uygulamalar ve yeni kirleticiler, su kaynaklarının kalitesini ve ekosistemlerin sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Su ürünlerinin sürdürülebilirliği ve su ekosistemlerinin korunması, entegre ve yenilikçi su yönetim stratejileri ile mümkün.
Peki ne yapalım? “Bireysel Katkılar ve Toplumsal Bilinç”
Bireysel katkılar ve toplumsal bilinç, su kaynaklarının korunması ve kirliliğin azaltılması açısından kritik öneme sahip. Gündelik yaşamda yapılacak küçük değişiklikler, su kirliliğini önlemede büyük farklar yaratabilir. Evde ve iş yerinde su tasarrufu sağlamak, su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını destekler. Diş fırçalarken veya bulaşık yıkarken muslukları kapalı tutmak, düşük akışlı duş başlıkları ve musluklar kullanmak ve duş sürelerini kısaltmak, su tüketimini önemli ölçüde azaltabilir. Evde kullanılan kimyasal temizlik ürünlerinin miktarını azaltmak, su yollarına karışan kirleticileri azaltabilir. Doğal ve çevre dostu temizlik ürünleri tercih edilmeli; kimyasal atıklar, ilaçlar ve diğer zararlı maddeler doğru şekilde bertaraf edilmeli. Bu maddelerin lavabolara veya tuvaletlere dökülmesi, su kaynaklarına zarar verir. Plastik atıkların ve diğer geri dönüştürülebilir malzemelerin geri dönüşümüne özen göstermek, mikroplastik kirliliğini azaltmada etkili olabilir.
Eğitim ve farkındalık kampanyaları, toplumun su kaynaklarına olan etkisini anlamasını ve çevre dostu davranışlar benimsemesini sağlayabilir. Okullarda ve gençlik merkezlerinde düzenlenen eğitim programları, çocukları ve yetişkinleri su kirliliği ve su tasarrufu konularında bilgilendirebilir. Öte yandan yerel yönetimler ve çevre örgütleri tarafından düzenlenen farkındalık kampanyaları, su kirliliği ve su tasarrufu konularında toplumu bilinçlendirebilir. Gönüllülük programları ve topluluk etkinlikleri, su kaynaklarının korunması ve temizlik faaliyetleri gibi konularda toplumu bir araya getirirken bu tür etkinlikler, bireylerin su kaynakları üzerindeki etkisini azaltmalarına yardımcı olabilir.
Toplumsal Katkılar ve Politika Önerileri
Toplum olarak, su kirliliğini önlemek ve su kaynaklarını korumak için çeşitli politika önerileri ve toplumsal katkılara önem verilmeli. Yerel yönetimler, su kaynaklarının korunması ve kirliliğin azaltılması için politika ve düzenlemeler geliştirmeli. Su yönetimi politikaları, kirlilik kontrolü ve çevre koruma önlemlerini içermelidir. Sivil toplum örgütleri, su kaynaklarının korunması ve su kirliliği ile mücadelede önemli bir rol oynar. Bu örgütler, farkındalık yaratma, savunuculuk ve eğitim faaliyetlerinde bulunabilir. İş dünyası ve sanayi sektörü de su kaynaklarının korunmasında ve sürdürülebilir su yönetiminde önemli bir rol oynar. Şirketler, su tüketimini azaltma ve kirliliği kontrol etme konularında sorumlu davranmalıdır.
Gelecekte, su kirliliğiyle başa çıkmak için teknolojik ilerlemeler ve sürdürülebilir uygulamalar geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Ancak teknolojinin tüm sorunları çözeceğine, dev bir cihazın denizlerdeki mikroplastiklerin kökünü kurutacağına inanmadan önce plastik atıkların azaltılması ve geri dönüşümün teşvik edilmesi, mikroplastik kirliliğinin önlenmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, farmasötik ve kişisel bakım ürünlerinin doğru şekilde bertaraf edilmesi önemli. Su arıtma tesislerinde yeni teknolojiler kullanarak kirleticilerin etkili bir şekilde giderilmesi sağlanmalı. Toplumsal bilinç ve eğitim, bireylerin ve toplumların su kaynaklarını koruma konusunda daha etkili adımlar atmalarını sağlayacaktır. Su kaynaklarının korunması ve su ekosistemlerinin sağlıklı kalması, hepimizin ortak sorumluluğudur.
REFERENCES
- 1. https://www.nature.com/articles/s41467-024-44947-3
- 2. https://news.mongabay.com/2024/03/pollution-poses-big-risks-to-global-clean-water-supplies-study-shows/
- 3. https://news.mongabay.com/2022/01/weve-breached-earths-threshold-for-chemical-pollution-study-says/
- 4. https://earth911.com/living-well-being/fiberglass-an-overlooked-aquatic-pollutant/#:~:text=Fiberglass%20Ocean%20Pollution&text=Each%20kilogram%20of%20oyster%20meat,and%20as%20paint%20flakes%20off.
- 5. https://www.theguardian.com/environment/article/2024/may/20/microplastics-human-testicles-study-sperm-counts
- 6. https://www.theguardian.com/environment/2023/nov/13/godfather-microplastics-richard-thompson-how-to-stop-them
- 7.