#

Erkekler “Dişileşmiş”! Modernleşmek İçin Kendimizi Evcilleştirmişiz

Bilim Dalları

İnsan, evcilleştirdiği hayvanların yanı sıra kendini de evcilleştirerek gelişmiş.  Ekim ayında San Diego’da (ABD) Salk Biyolojik Araştırmalar Enstitüsü’nde yapılan “İnsanın Kendini Evcilleştirmesi” konulu sempozyuma katılan antropolog ve biyologlara göre bizler de küçülmüş çenelerimiz, düzleşmiş yüzlerimiz ve sakinleşmiş tabiatımızla birlikte yaşadığımız hayvanların birçoğu kadar evciliz. Yani, köpekler, inekler ve atlarda olduğu gibi, hayvan evcilleşmesi sürecinde ortaya çıkan fiziksel özelliklerin birçoğunu taşıyoruz. Toplantıda ayrıca, özellikle erkeklerde görülen davranışsal değişimlerin de, insanların daha karmaşık dil geliştirmelerine, kentlerde kalabalıklar halinde yaşamalarına, bir arada çalışarak gelişmiş kültürler meydana getirmelerine yardım etmiş olabileceği de dile getirildi.  

Araştırmacılar, bazı hayvanların evrimsel gelişimleri sürecinde insanlarla ya da kendi türlerinden tanımadıkları bireylerle karşılaştıklarında kapıldıkları korku ve stresi üzerlerinden attıklarına, örneğin bonoboların birbirlerine karşı şempanzelere kıyasla daha az saldırgan olduğuna işaret ediyorlar.  Antropologlara göre insanlar da hayatta kalabilmek için birbirlerine daha yakın yaşamaya, daha geniş toplumsal ağlar oluşturmaya başlayınca aynı şey olmuş. Doğal seçilim, daha hoşgörülü, daha barışçı bireylere prim vererek hem davranışlarımızı hem de görünümümüzü yeniden biçimlendirmiş.  

1950’lerde Rusya’da Arktik gri gri tilkilerin evcilleştirilmesiyle ilgili olarak başlatılan bir deney, “evcilleşme sendromu” denen bir olgunun bileşenlerini  ortaya  koydu. Görüldü ki, uysallıkları için seçilip çiftleştirilen tilkilerin yeni kuşaklarında, kafalarında beyaz kürk bölgeleri, kıvrık kuyruklar, daha az uzun yüzler ve düşük kulaklarla daha “dişileşmiş” bir görünüm ve erkeklerde dişilerinkinden fazla farklı olmayan bir kafatası gibi özellikler ortaya çıktı.

Iowa Üniversitesi’nden paleoantropolog Robert Franciscus ve ekip arkadaşları, insan evriminin yakın evrelerinde de bu değişimlerin bazılarının gerçekleştiğini gözlemişler. Ekip, 80.000 yıl öncesinden daha eski yıllarda yaşamış 13 Homo sapiens (modern insan ataları), 38.000 ve 10.000 yıl öncesi arasında yaşamış 41 modern insan ve dünyanın çeşitli yerlerinde yakın zamanlarda ölmüş 1367 günümüz insanına ait kafataslarında alın çıkıntılarının büyüklüğünü, yüz biçimini ve kafatası hacmini incelemiş. Geçmiş 80.000 yıl boyunca atalarımız sembolik davranışlar sergilemeye ve dünyaya yayılmaya başladıkça, alın çıkıntılarının küçüldüğü ve yüzlerin kısaldığı görülmüş. Kafatası hacminin de, özellikle 10.000 yıl önce tarımın keşfinden sonra küçülmüş olduğu gözlemlenmiş. 

Embriyo gelişimi sırasında omurga boyunca uzanan ve nöral krest diye adlandırılan bir tüpten daha sonra ayrılan hücreler vücudun çeşitli yerlerine dağılarak evcilleşmede önemli değişimlere yol açıyorlar.

Toplantıya katılan başka bazı araştırmacılar da hormon düzeyleri olsun, kafa ve yüzdeki farklılıklar olsun, tüm bu özelliklerin, embriyo gelişimi sırasında ortak bir temele dayandığına işaret ettiler. Viyana Üniversitesi’nden Tecumseh Fitch, Harvard’dan Richard Wrangham ve Berlin’deki Humboldt Üniversitesi’nden Adam Wilkins’e göre evcil özellikler, nöral krest ya da nöral sırt hücreleri denen ve omurgalı embriyolarında, omurga boyunca uzanan bir sinir tüpü oluşturan hücrelerce yönetiliyor.  Embriyonun gelişmesi ilerledikçe, bu hücreler tüpteki yerlerinden ayrılarak baştan ayağa kadar yayılıp pigmentasyon  (renk oluşumu), kas, diş, kemik, kıkırdak  ve testosteronla, stres hormonları üreten adrenal bezlerini oluşturan dokuları meydana getiriyorlar.

Bu, evcilleşmiş hayvanlarda uzun süreli bir süreç. Nedeni, evcilleşmenin yavaş gelişen hayvanlarda daha kolay olması. Hayvanlar, örneğin köpek yavruları, birkaç aylık oluncaya kadar fazla korku bilmedikleri için vücutları daha az stres hormonu salgılıyor ve eğer bu süre içinde kendilerine dostça davranan insanlarla tanışırlarsa, insanlarla işbirliği yapmayı öğreniyorlar. Hayvanların gelişimindeki bu aşama ne kadar uzun olursa, evcilleşme için gerekli öğrenme süresi de o kadar uzayabiliyor.  

Yavaş gelişim, aynı zamanda, daha az sayıda nöral krest hücresinin hedeflerine ulaşması anlamına geliyor ve bu da adrenal bezlerinden yüz ve kuyruklardaki kürkün renklenmeye, yüzün uzunluğuna kadar etki yaparak evcilleşmeye hizmet ediyor. Araştırmacılara göre bu süreç, evcilleşmiş hayvanlarda “neoteni” denen olguyu da, yani yetişkin bireylerin yavrulardaki fiziksel  özellikleri korumalarını da açıklıyor.

Araştırmacılar, doğal seçilimin insanlarda da böyle gelişimin yavaşlaması ve saldırganlığın azalması süreçlerini tetiklediğine, bir arada yaşayıp işbirliği yapabilen erkeklerin çoğalmasına yol açtığını düşünüyorlar. Bununla birlikte türümüzün evcilleşmenin tüm belirtilerini taşımadığına, örneğin kulaklarımızın düşük olmadığına, yüzlerimizde de beyaz parçalar olmadığına işaret eden araştırmacılara göre, insanın “evcilleşmesinde” henüz bilinmeyen başka faktörler de etki yapmış olabilir. 

REFERENCES

  • 1. “How we tamed ourselves – and became modern”, Science, 24 Ekim 2014