#

Kanda İntihar Göstergesi

Bilim Dalları

Hemen değil; ama Indiana Üniversitesi Tıp fakültesi’nde görevli bir psikiyatrın bulguları doğrulanacak olursa, çok uzak olmayan bir gelecekte iş sözleşmeleri yaparken ya da kız istemeye giderken cebinizde bir “sağlam” belgesi taşımanız yararlı olabilir.

İntihar, kalp krizi gibi kendini göğüs ağrısı gibi bilinen belirtileriyle önceden haber veren bir şey değil.  Hastalar, kafalarındaki ölümcül düşünceleri  doktorlarına açmıyorlar. Bu nedenle psikiyatr Alexander Niculescu III ve meslektaşları, sözlü açıklamaya değil, biyolojik verilere dayalı belirtiler üzerinde duruyorlar. “Biyoişaretçiler” denen bu fiziksel belirtilerin kan dolaşım sistemindeki  düzeylerinin ölçüşmesiyle bir kişinin ne zaman intihar etme olasılığının yüksek olduğunun anlaşılabileceğini düşünüyorlar.

Niculescu ve araştırma arkadaşlarının son on yıldır geliştirmeye çalıştıkları teknik, zaman içinde farklı ruhsal durumlara giren kişilerden, örneğin bipolar bozukluk hastalarının girdikleri mutluluk ve depresyon dönemlerinde alınan kan örneklerinin incelenmesine dayanıyor. Araştırmacılar, bu örnekleri farklı genlerin hareket geçip geçmediğini  belirlemek için tarıyorlar. Örneklerde belirlenen olası biyoişaretleyici genler, daha önceki araştırmaların sağladığı bulgulardan oluşan geniş bir veritabanıyla karşılaştırılıyor.

Niculescu ve ekibi yeni çalışmalarında , bu yaklaşımın, (kendini değersiz hiisetmekten, intihar girişimlerine kadar uzanan) intihara yönelik düşüncelere kapılmış insanları belirlemeye yarayıp yarayamayacağını görmeyi hedeflemişler. Araştırma, sıfırdan yüksek düzeylere kadar tırmanan intihar düşünceleri arasında gidip gelen denekler gerektilekşlerini keserek irdiğinden ve bipolar bozukluk, intihar riskinin yüksek olduğu bir hastalık olduğundan (üç hastadan biri girişimde bulunuyor) Niculescu ve ekibi çoğunluğu savaş gazilerinden oluşan 75 hastayla anlaşmışlar. Üç ya da altı ayı bulan aralıklarla yapılan üç söyleşi sonunda hastalardan ancak dokuzunun sıfırdan yüksek intihar riskine sıçradığı, geri kalanların intiharla ilgili kronik ama düzeyi değişmeyen genel düşünceler taşıdıkları görülmüş.  Yüksek eğilimli küçük grubun kan örneklerini tarayan araştırmacılar biyoişaretçi olabilecek beş aday belirlemişler. Bunlar arasında, hücre hasarı ve stresle ilgili bir gen olan SAT 1 tarafından yapılan bir protein, ötekileri çok geride bırakmış. Deneklerle yapılan söyleşilerde intihar eğiliminin yüksek olduğu belirlendiğinde, SAT 1 geninin faal olduğu görülmüş.

Bu genin, intihar etmiş kişilerde de yğüksek olup olmadığını belirlemek için araştırmacılar, kendilerini asarak,  tüfekle vurarak ya da bileklerini keserek öldüren dokuz kişinin kan örneklerini incelediklerinde de aynı tabloyu görmüşler.

Nihayet SAT 1 ve çalışmalarında ortaya çıkardıkları öteki biyoişaretçilerin varlığının ileride intihar girişimlerini öngörüp göremeyeceğini sınamak için araştırmacılar 42 bipolar bozukluk, 46 da şizofreni hastasıyla uzun dönemli bir çalışma yürütmüşler. Sonuçta biyoişaretçilerin “küçük” ama istatistiksel açıdan önemli bir oranla intihar girişimi sonunda hastaneye kaldırılanlarla girişimde bulunmayanları ayırabildikleri belirlenmiş. Niculescu, endişe ve ruh durumunun öteki basit ölçüleriyle bir arada kullanıldığında, biyoişaretçilerin ilerideki gerçek intihar girişimlerinin belirlenmesinde yüzde 80 başarılı olduğunu belirtiyor. 

Yine de Niculescu, beklentiler konusunda ihtiyatlı olmayı seçiyor. Araştırmacıya göre bu biyoişaretçiler, intihar eğilimini belirlemekten ziyade, stress tarafından tetiklenen anormal hücre faaliyetleri gibi intihar eğilimine dolaylı katkıları ortaya çıkarabilirler. Ayrıca bunların daha geniş ve daha farklı öneklemlerle de denenmesi gerektiğinin altını çiziyor. 

REFERENCES

  • 1. “A Blood Test for Suicide?”, ScienceNow, 20 Ağustos 2013