
Bulutların Ayak İzi
Bugün interneti ne kadar kullandınız? Kaç e-posta gönderdiniz, kaç Google araması yaptınız veya kaç tane fotoğraf çekip bunları bulut sistemine yüklediniz? Sosyal medyada her gün ne kadar paylaşım yapıyorsunuz? Arkadaşlarınızla veya iş için her gün görüntülü arama yapıyor musunuz? Peki tüm bu faaliyetlerin ekolojik ayak izini hiç düşündünüz mü? Acaba bir Google araması veya bir saatlik Zoom toplantısının ne kadar enerji tükettiğini biliyor musunuz?
Karbon ayak izi, bir bireyin, kurumun veya topluluğun faaliyetleri nedeniyle atmosfere salınan karbon dioksit miktarı olarak tanımlanıyor. Tanımı biraz daha genişletmek gerekirse, örneğin bir kimsenin günlük faaliyetleri ve yaşam şeklini sürdürürken doğrudan veya dolaylı olarak atmosfere saldığı toplam sera gazı miktarı da diyebiliriz. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ise, faaliyetlerinizin yol açtığı fosil yakıt tüketimi ve salımının CO2 cinsinden ölçütüdür. Eğer bireysel karbon ayak izinizi merak ediyorsanız, WWF gibi örgütlerin internet üzerinde sunduğu çeşitli hesaplama sistemlerinden faydalanabilirsiniz. Ne kadar otomobil veya toplu taşıma kullandığınız, beslenme şekliniz, alışveriş alışkanlıklarınız, kaç metrekarelik nasıl bir evde yaşadığınız gibi soruları cevaplayarak, yaklaşık sonuçlar elde etmek mümkün gibi görünüyor. Fakat net sonuçlara ulaşmak oldukça zor, çünkü işin içinde çok fazla değişken var ve uzmanlar çoğu zaman bu hesaplara nelerin dahil edilmesi gerektiğinde de hemfikir değil.
Arabanızın deposuna doldurduğunuz benzin veya yılda kaç kere uçak yolculuğu yaptığınız gibi ulaşıma dair alışkanlıkların karbon hesabını yapmak nispeten kolay olsa da, işin içine gıda üretimi veya teknoloji tüketimi/kullanımı girdiği zaman hesaplar zorlaşıyor. Örneğin, satın aldığınız bir kilo domates için hesaba katılması gereken aşamaları bir düşünelim: toprağın işlenmesi için kullanılan traktörün harcadığı mazot (traktörü fabrikada üretimi sırasında harcanan enerjiyi buna katmalı mıyız?); bitkilerin sulanması için gereken sulama sisteminin (pompalar, borular, vb.) kurulması ve hasat zamanına kadar sulanması için harcanan elektrik enerjisi; herbisit, insektisit gibi bitki koruma ürünlerinin imalatı, dağıtımı ve tarlaya uygulanması; sentetik gübrelerin üretimi (veya doğal hayvan gübreleri için yetiştirilen küçük ve büyükbaş hayvanların yol açtığı karbon salımı), hasat, paketleme, ve çoğu zaman uluslararası ölçekte dağıtımı ve marketlere ulaşması; ve bizim domatesleri satın almak için arabamıza atlayıp bazen kilometrelerce yol almamız… Göründüğü gibi, işin arkasında o kadar karmaşık bir sistem var ki, herhangi bir ürünün karbon ayak izini net olarak tespit etmek neredeyse imkânsız. (Özellikle tarım ürünlerinde en büyük payı dağıtım ve sentetik gübre gibi ürünler oluşturduğu için, mümkün olduğu kadar yerel üretim gıda maddeleri tercih etmek her zaman iyi bir fikir.)
Domatesler bir yana, cep telefonu gibi artık herkesin hayatına işlemiş teknolojilerin yol açtığı karbon salımını hesaplamak daha bile zor. Hammaddeleri Avustralya, Şili gibi ülkelerden toplanarak Çin’de bir araya getirilen ve ABD’de satılan bir akıllı telefonun tüm bileşenleri için tek tek hesap yapmak pek mümkün görünmüyor. Kaldı ki, bunlar yine oldukça somut, elimizle tutabildiğimiz tüketim ürünleri olduğundan, yine de karbon ayak izine dair bazı soru işaretlerini kafamızda canlandırmamızı sağlayabilir.
Peki ya bir Google aramasının karbon ayak izi? Veya bir e-posta göndermenin? Ya da bulut sistemine yüklediğiniz her bir fotoğrafın? Bunları cevaplamadan önce, küresel internet ağını ayakta tutan altyapı sistemleri ile veri merkezlerine (data centre) bir göz atmakta fayda var.
Konu üzerine kitap yazılabilecek kadar fazla bilgi ve detay olsa da, veri merkezleri, temelinde, uygulamaların ve verilerin depolandığı, küresel internet ağına bağlı, 7/24 çalışan muazzam tesislerdir. Bunların bazıları veri depolama amaçlı, bazıları yapay zekâ işlemlerinde uzmanlaşmış, bazıları ise kurumsal uygulamalar ile veritabanlarına ev sahipliği yapar ve hepsi birbiriyle iletişim içindedir. Bazıları o kadar büyük ve o kadar fazla bilgisayar sistemi ile donatılmıştır ki (kimi yüzlerce dönüm arazi üzerine yayılmıştır), bunlara biraz görüntüleri nedeniyle de, veri çiftlikleri denir. Fotoğraflarımızı, videolarımızı, e-postalarımız ve uygulamalarımızı depoladığımız bulut sistemleri de, böyle bir dizi veri merkezinden oluşur. Dünya’nın en büyük bulut veri merkezleri, Google, Microsoft, Amazon ve Facebook gibi firmalar tarafından idare edilmekte.
Bu merkezler hem sürekli çalıştıklarından hem de çok sayıda elektronik cihaza ev sahipliği yaptığından, devamlı enerji tüketir. Ayrıca, bilgisayarların, sunucuların (server) ve diğer cihazların fazla ısınmasını engellemek için, klimalarla sürekli soğutulurlar. Dolayısıyla, başlı başına birer CO2 fabrikasıdır. (Bazı tesisler, soğutma işlemini kolaylaştırmak için Kuzey Kutbu’nda inşa edilmiştir!)

Bilgisayarlar, tabletler, akıllı telefonlar, internet ve interneti ayakta tutan bütün altyapı sistemleri, bazı tahminlere göre, küresel sera gazı salımının %3,7’sini oluşturuyor ve bu oran, küresel havayolu endüstrisinin sera gazı salım oranlarına eşit. Bazı uzmanlara göre, bu oranın 2025 yılında ikiye katlanacağı tahmin edilmekte.
Dünya’da, dijital teknolojilerin üretimi ve kullanımıyla ortaya çıkan yaklaşık 1,7 milyar ton sera gazı emisyonunu tüm internet kullanıcıları arasında (yaklaşık 4,1 milyar kişi) eşit olarak bölünce, her birimizin yılda yaklaşık 400 gr sera gazı salımından sorumlu olduğu söylenebilir.
Tabii ki, artık ciddi bir rekabetin söz konusu olduğu bilişim sektöründe de kurumlar yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş durumda ve müşterileri memnun etmek için fosil yakıtlardan uzak durmaya çalışıyor. Örneğin arama motorunun yanı sıra veri depolama, yapay zekâ gibi birçok farklı alanda da çalışan Google, bulut sistemlerinin tümünü, 2017’den bu yana yenilenebilir kaynaklar ile desteklediğini ve 2030 yılına kadar tüm elektrik tüketimini de temiz enerji ile karşılayacağını açıkladı.
Yani, hem bireysel hem de kurumsal bulut ihtiyaçlarınız için seçim yaparken, artık yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanan firmaları tercih edebilirsiniz.
Bir Google Araması
İstatistiklere göre, Google arama hizmeti günde 3,5 milyar kere kullanılıyor. Bu, saniyede yaklaşık 40.000 ve yılda yaklaşık 1,2 trilyon arama demek. Her bir arama, ortalama 2500 km mesafedeki veri merkezlerine ulaşıyor ve sonra bilgisayar ekranımıza geri dönüyor, bunun için yaklaşık 1000 adet bilgisayardan faydalanılıyor ve tüm bu süreç yalnızca 0,2 saniye sürüyor! Google arama motoru kullanım oranı ise, son zamanlarda, yılda yaklaşık %10-15 oranında artıyor.
İnternet üzerinde, bir Google aramasının ne kadar enerji tükettiği veya fosil yakıt tüketimine yol açtığına dair çeşitli fikirler var. Bazı hesaplar, her bir aramanın 7 gr CO2 saldığını iddia ederken, ki bu rakam oldukça yüksek, Google bu rakamı 0,2 gr olarak düzeltiyor (Ortalama bir benzinli otomobilin 1 km yol almasıyla salınan CO2 ile, 1000 Google aramasının aynı miktarda CO2 saldığını belirtiyor).
İnternet aramalarınız için de yalnızca Google’a mahkum değilsiniz. Örneğin, www.ecosia.org arama motoru, yaptığınız her bir internet araması için atmosferden 1 kg CO2 kurtardığını belirtiyor, çünkü aramalarla kazanılan parayı Dünya’nın ihtiyaç bölgelerinde ağaç dikerek harcıyor.
Bulut Sistemi
Özellikle mobil cihazların yaygınlaşmasıyla, tabletler ve telefonlarda biriken fotoğraf, video ve uygulama verileri, bulut sistemi adı verilen veri merkezlerinde depolanmakta. Aylık veya yıllık ufak bir ücret karşılığında, belirli bir miktar, örneğin 5 GB alana sahip oluyorsunuz ve silmek istemediğiniz verileri burada tutabiliyorsunuz. Hızlı internet ağları sayesinde ise, istediğiniz zaman bu verilere yeniden ulaşabiliyorsunuz.
Verilerin Bulutlara Giden Yolculuğu
Kaydetmek istediğiniz dosya, önce veri paketlerine bölünüyor ve sıralar halinde internet modeminize ulaşıyor. Sonra çeşitli sunucular (server), yönlendiriciler (router) ve ağ anahtarlarını (network switch) kapsayan altyapı sistemleri üzerinden, ışık hızında ilerleyerek (fiber-optik kablolar sayesinde), bulut sistemlerinin bulunduğu binalara, yani veri merkezlerine ulaşıyor. Buluta yüklemek istediğiniz dosya ise, bu veri merkezlerine ulaştıktan sonra milyonlarca üniteden birine yönlendiriliyor ve kaydediliyor. Tüm bu sürecin her aşaması enerji tüketiyor.
Fakat, bu işlemin tam olarak ne kadar enerji tükettiğine dair yine net bir fikir birliği yok çünkü tam olarak hangi süreçlerin ve işlemlerin hesaba katılması gerektiği tartışma konusu. Carnegie Mellon Üniversitesi’nin 2017’de yaptığı bir araştırmaya göre, her 1 GB verinin transferi ve depolanması için 7kW/Saat enerji tüketiliyor. (ABD’deki standart enerji kaynaklarını göz önüne alan çalışmalar, bulutta depolanan her 100 GB verinin 0,2 ton CO2 salımına yol açtığı iddia ediliyor). Başka bir araştırmaya göre, bu rakam 3,1 kW/Saat. Kısaca, ortalamayı 3-7 kW/Saat olarak düşünebiliriz. Eğer söz konusu 1 GB veriyi buluta yüklemek yerine bilgisayarınıza kaydetmeyi tercih ederseniz, bu rakam 0.000005 kW/Saat’ kadar düşüyor. Yani, verilerinizi bilgisayarınıza kaydetmek yerine buluta yüklerseniz, neredeyse 1 milyon kat daha fazla enerji tüketiyorsunuz.
Geçtiğimiz şubat ayında Science Dergisi’nde yayımlanan bir makale ise, son yıllarda bulut teknolojisindeki verimliliğin ciddi oranda arttığını belirtiyor. Veri merkezlerindeki işlem gücünün 2010 ile 2018 yılları arasında altı kat arttığını, bunun yanında enerji tüketiminin yalnızca %6 yükseldiğini iddia ediyor. Araştırmacılardan Eric Masanet, bu muazzam veri merkezlerinin halkın gözünde enerji canavarı olduğunu, ama aslında Dünya’nın en verimli teknolojik sistemlerinden oluştuğunu söylüyor.
Google aramaları ve bulut sistemlerinin yanı sıra, çevrimiçi (online) film izleme hizmetlerinin de (Netflix gibi) ciddi bir sera gazı kaynağı olduğu belirtiliyor. Fakat bu konuda da anlaşmazlıklar var. Bazı araştırmalara göre, Netflix üzerinden bir saat film izlemekle, 6 km yol yapmak (benzinli bir otomobille) aynı miktarda (3,2 kg) CO2 salıyor. Bu hesaba göre, Netflix’in günde toplam 165 milyon saat izleme ile, yılda 300 milyon ton CO2 salımına yol açtığı belirtiliyor. Bu rakam, Fransa’nın toplam sera gazı salımı kadar.
Fakat, Carbon Brief örgütünün incelemesi, çeşitli hesap hataları nedeniyle bunların gerçek rakamlardan 30 ila 60 kat fazla olduğunu iddia ediyor. Netflix’in veri aktarım hızı, veri merkezlerinin verimliliği ve veri aktarım ağlarının enerji tüketimine dair hatalar nedeniyle, 6,1 kW/Saat olarak verilen rakamın, aslında 0,12-0,24 KW/Saat olması gerektiği belirtiliyor.
Günlük hayatımızın vazgeçilmezi haline gelmiş olan e-postaların da karbon ayak izi olduğunu unutmamak gerekir. Araştırmalara göre, normal bir e-mail 0,3 gr CO2 salıyor. Fotoğraf eklediğiniz bir e-mail için ise bu sayı 50 gr. Her bir posta kutusuna her gün onlarca, bazen yüzlerce istenmeyen e-posta geldiğini düşünür ve bunu Dünya üzerindeki tüm internet kullanıcıları ile çarparsanız, boşu boşuna muazzam miktarda sera gazı salımına yol açtığı ortaya çıkıyor. Merak edenler için, günlük toplam istenmeyen posta sayısının yaklaşık 240 milyar olduğu düşünülüyor. İngiltere’de yürütülen bir araştırma, her gün yaklaşık 64 milyon gereksiz e-posta gönderildiğini ve bunun önüne geçildiği takdirde her yıl 16.433 ton CO2 salımının engelleneceğini belirtiyor.
Özetlersek, gereksiz yere buluta veri yüklememek, gereksiz e-posta gönderimlerinden kaçınmak, teknolojik cihazlarımızı ihtiyacımız olmadan yenilememek gibi alışkanlıklar, internet kullanımına ilişkin bireysel karbon salımımızı azaltacaktır. Her geçen gün daha da dijitalleşen Dünya’da internet kullanımını tamamen bırakmak, absürd ve gerçeği yansıtmayan bir öneri olsa bile, diğer sektörlerde (gıda, su, inşaat, vb.) olduğu gibi, internet hizmetlerinin de bir enerji tüketimi olduğunu akılda tutmakta fayda var.
REFERENCES
- 1. https://www.bbc.com/future/article/20200305-why-your-internet-habits-are-not-as-clean-as-you-think
- 2. https://medium.com/stanford-magazine/carbon-and-the-cloud-d6f481b79dfe
- 3. https://youmatter.world/en/definition/definitions-carbon-footprint/
- 4. https://footprint.wwf.org.uk/#/
- 5. https://www.internetlivestats.com/google-search-statistics/
- 6. https://www.cisco.com/c/en/us/solutions/data-center-virtualization/what-is-a-data-center.html
- 7. https://www.nytimes.com/2020/02/27/technology/cloud-computing-energy-usage.html
- 8. https://www.theguardian.com/technology/shortcuts/2019/nov/26/pointless-emails-theyre-not-just-irritating-they-have-a-massive-carbon-footprint
- 9. https://www.euronews.com/living/2020/04/22/sending-one-less-email-a-day-could-help-reduce-the-carbon-footprint-of-your-inbox